Bugün aklıma Radyo geldi. Nereden geldi diye düşünürken de iletişim araçları olan gazete, televizyon ve radyo. Eskiden ne güzel şeyler vardı ya da çok az şeyin içerisinde çeşitliliği artırıyorduk belki de. Sonra radyo aklıma gelmişken yapılan radyo programlarında nelerden konuşulduğu nelerden bahsedildiğini düşündüm uzun uzun. Ben liseye giderken gece yarısı programları olurdu. İstek parça isterdik mesela. Hani şimdiki gibi indireyim telefonuma kaydedeyim ve sürekli dinleyeyim gibi bir lüksümüz yoktu tabii ki... En çok sevdiğimiz şarkıyı isterdik. Tabii radyocu çalar çalmaz artık ona kalmış bir şey. Sabahları da sıkıcı haberler yerine bazı radyo kanalları eğlenceli programlar düzenlerdi. E tabii ki şarkılar var arada iki kişinin konuştuğu programlar yapılırdı. Ne güzel günlerdi o günler. Hey gidi günler...
Sizi bilmem ama ben eski günleri çok özlüyorum. Yani şimdiki şarkılar pek bir anlam ifade etmiyor. Belki o zamanlar çocuktuk ama her şey çok eğlenceliydi, çok güzeldi. Son 3 haftadır bakıyorum her yerde bir 90'lar şarkıları çalıyor. Neden 90'lar 80'ler değil ve ya 2000'ler değil. Neden 90'lar? O yıl yazılmış şarkılar o kadar güzel ki! Kimi çok eğlenceli, kimi çok düşündürücü. Dinlediğin zaman da seni yormuyor, kafa şişirmiyor yani. Ama şimdi değişik değişik tipler, değişik değişik şarkılar, acayip klipler... Tüketim hastalığı esir almış hepimizi. Çılgınca tüketiyoruz her şeyi. Kıymet bilmek nedir unutuyoruz. Şarkıları tüketiyoruz, izlenecek filmleri, dizileri tüketiyoruz. Birini beğenmezsek öbürünü açıyoruz. Önceden öyle miydi? 2-3 diziden öte gitmiyordu televizyonda oynayan diziler. Şimdi bazı akşamlar peş peşe iki tane veriyorlar ama bir kıymeti var mı? Bana sorarsanız kalmadı. Bazı şeyler az olunca kıymetli oluyor, değerli oluyor. Az ve öz. Şarkılar da öyle olmalıydı bence. Bir kaset çıkartabilmek için en az 12 şarkı yazılması gerekiyord. Arkalı önlü altışar adet şarkı. Şimdi tek şarkı yapılıyor adına da "single" deniyor.
Şimdilerde otomatik yayın yapan radyolar var. İnternet üzerinden bağlanıyorsunuz peş peşe şarkılar çalıyor. Ruh yok, duygu yok, karşında insan yok. Otomatik pilota bağlamış devam ediyor. Bu da temizlik yaparken yanımda ses olsun demekten ileri gitmiyor. Her işi bir kenara bırakıp oturup radyo programı dinlemişliğim var benim. Öyle güzeldi ki! Bir bardak çay alıp oh mis gibi sohbet. Onlar konuşsun sen dinle. İçinden hak ver, bazen katıl bazen katılma. Şimdi hiç öyle bir duygu yok, hissiz, boşluk. Radyo dediğinin de bir adabı vardı. Mesela ses tonuna bakılırdı yakışıyor mu yakışmıyor mu, konuşabiliyor mu konuşamıyor mu?
Şimdi her şey vaktinde güzel demekten öte gidemiyoruz. Onun vakti o zamanmış demek ki! Bugünün vaktinde de kendimizi mutlu etme çabaları arayışındayız. Çünkü hızla tükettiğimiz bu toplulukta üretmeye hiç bakmıyoruz. Değerlerimizi bir bir kaybediyoruz sonra da eski günleri özlem duya duya yaşayıp gidiyoruz. Aldığımız nefesin bile tadı aynı kalmıyor. Her dakika değişen bir durumlara büründük.
Açsak şimdi bir Radyo 52 ya da Ordu Fm. Yine çalsa eskisi gibi "Karabiber", "Böcek", "Cadı"daha nicesi. Gitsek eski günlere tekrar, ilkbaharın coşkusunu radyolarla karşılaşsak, evlerden pazar günleri 90'lar çalsa. Yükselse sesleri güzel olurdu bence. Nerede o eski günler desek. Sonra eski günler kapımıza gelirdi kim bilir. Yavaş yavaş moda da eskiye dönüyoruz ya bunlarda da döneriz belki. Hayırlısı diyelim. Hayırlı günlere. Ramazanınız da hoş gelsin bereket getirsin inşallah. Nerde o eski ramazanlar değil de coşkusu ile ne güzel ramazandı demek nasip olsun.