Tarımda yeni bir sürece giriliyor. Her geçen gün daha da zorlaşan üretim koşuları yerini üretmemeye bırakıyor. Bir çok üründe hasat tamamlandı. Çiftçi 2017-2018 sezonunda ürettiği ürünü büyük oranda sattı. 
Genellikle borçlanarak üretim yapan çiftçi, ürününü sattıktan sonra borçlarını öder. Kalan paraya yeni borç ekleyerek üretime devam eder. Bu çarkı döndüremeyenler üretimi bırakır.
Bu yıl, sattığı ürünle borçlarını kapatan çiftçi sayısı çok az. Şimdi yeni üretim sezonunun hazırlıkları yapılıyor.Yakında kışlık buğday ekimi yapılacak, sonra diğer ürünler. Fakat hangi çiftçi ile konuşsanız "bu girdi fiyatlarıyla üretim yapılmaz,yapılamaz" diyor.
Çiftçi belki de ilk kez bu kadar karamsar ve ümitsiz. Aynı zamanda da kararlı. Bir çoğu üretmeyeceğini söylüyor.Yine ilk kez ciddi olarak üretmemenin maliyetini hesaplıyor.
Üretmezsem bunun bana maliyeti ne olur? Nasıl geçinirim diye hesap yapılıyor.
Üretmemenin maliyetini yapmak gelecek açısından çok büyük tehlike. Türkiye'nin daha çok ithalat yapması, ithalat olmaz ise aç kalması demek.
Yazdıklarımız bazılarına çok karamsar gelebilir. Fakat, çiftçi ile yıllardır konuşan, dinleyen, yazan bir gazeteci olarak uyarmayı görev biliyorum. Gelecek yıl Türkiye'nin buğday başta olmak üzere hububat ve diğer bitkisel ürünlerde üretimi azalırsa bunun tek nedeni iklim değişikliği, kuraklık ve benzeri doğal afetler olmayacaktır. En önemli nedeni çiftçinin ekim yapmaması olacak. Asıl büyük felaket çiftçinin üretimden kaçması. Tarlasını boş bırakması.
Bu girdi fiyatlarıyla üretim nasıl yapılacak?
Bitkisel üretimde en çok kullanılan girdiler; mazot, gübre, tohum, zirai ilaç, sulama, enerji ve işçiliktir. Gübre fiyatları son bir yılda yüzde 100'ün üzerinde arttı. Bu artışın çok büyük bölümü son iki aylık dönemde oldu. Çiftçi şu anda gübre alamıyor. Ekim başlamadan bir zam daha geleceği bekleniyor.
Yüzde 100'e yakın dışa bağımlı olan gübre sektöründe dövizdeki artışa bağlı olarak fiyatlar artıyor. Bu fiyat artışı gübre tüketimini düşürecek ve buna bağlı olarak üretim düşecektir.
Aynı dönemde devletin Özel Tüketim Vergisi'nde (ÖTV) feragat ederek zamları tam olarak yansıtmamasına rağmen mazottaki fiyat artışı yüzde 50'ye yaklaştı. ÖTV yansıtıldığında çiftçinin mazot alması da çok zor olacak.
Hububat tohumlarının büyük oranda iç piyasadan karşılanması nedeniyle fiyat artışı daha sınırlı.
Ancak, ithal edilen sebze tohumlarının fiyatı da dövize bağlı olarak artıyor.
Elektrik zamları, işçilik maliyeti ve diğer girdiler hesaba katıldığında girdi fiyatlarındaki artış ile çiftçinin büyük zorluklarla üretip piyasaya sunduğu ürünün fiyatı aynı oranda artmıyor.
Seçime rağmen ürün fiyatları sınırlı arttı
Girdi fiyatları artarken çiftçinin ürettiği ürünün fiyatı yerinde sayıyor. Gübre fiyatı yüzde 100 artarken çiftçinin ürettiği buğdayın fiyatı 2018'de yüzde 11.7 artırıldı. Üstelik 24 Haziran seçimi nedeniyle fiyat biraz yüksek açıklandı. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) geçen yıl ton başına 940 lira olan Anadolu Kırmızı Sert Buğday'ın tonunu 1050 liradan alacağını ilan etti. Vergi ve kesintilerle üretici Ofis'e tonu 1000 liranın altında buğday sattı. Serbest piyasada fiyat daha da düşük oldu. Makarnalık buğdayda fiyat daha da düşük seviyede yüzde 10 artırıldı.
Diğer girdiler bir yana, yüzde 100'ün üzerinde artan gübre fiyatlarına karşılık buğday fiyatının yüzde 10-11 artması ile üretim nasıl yapılacak? Çiftçi hangi parayla gübre alacak? Diğer girdileri nasıl alacak?
Gerçekçi olmak gerekirse ya çok büyük borcun altına girerek gübre ve diğer girdileri alıp üretim yapacak veya üretim yapmayacak. İşte tam da bu nedenle çiftçi "gübre almazsam, üretim yapmazsam bunun bana maliyeti ne olur"un hesabını yapıyor. Büyük çoğunluğu da üretim yapmamayı tercih edeceğini söylüyor.
Üretim düşecek,fiyatlar artacak
Çiftçi haklı olarak,"üretim yaptıkça zarar ediyorum. Üretmezsem bunun bana maliyeti ne olur?" diye düşünüyor. Bunun hesabı yapılıyor. Çiftçi eğer bu hesabı yapmaya başladıysa tekrarlamakta yarar var; iklim değişikliği, kuraklık ve başka nedenlerle değil, çiftçi üretim yapmadığı için bir çok üründe üretim azalacak.
Nüfus artarken üretimin azalması ürün fiyatlarını artıracak. Fiyat artışını önlemek için ithalat yapılacak. İthalat yapılınca üretici rekabet edemeyecek ve üretimden çekilecek. İthalat ihtiyacı daha çok artacak. Bu sarmalın kırılması gerekiyor. Kaldı ki, bugünkü şartlarda ithalat yapmak ta kolay değil. Çok ciddi dövize ihtiyaç var. O da bizde yok. Yılladır buğday fiyatlarının dünya fiyatlarının çok üzerinde olmasından şikayet edilirdi. Dövizdeki artış ile dünya fiyatları Türkiye'den çok daha pahallı hale geldi.Nasıl ithalat yapacaksınız?
Herkes tüketici olacak
Bütün bu anlattıklarımızı devletin büyüme rakamları da doğruluyor. Bu yılın ikinci çeyreğinde ekonomi yüzde 5.2 büyürken, tarım yüzde 1.5 küçüldü. Geçen yıl aynı dönemde tarımdaki büyüme yüzde 7'ydi. Üstelik bu veriler yılın ikinci çeyreğini yansıtıyor. Üçüncü ve dördüncü çeyrekte bu küçülme çok daha fazla hissedilecek.
Rakamları ete kemiğe büründürmek için size en yakın bir köye giderseniz gerçeği tüm çıplaklığıyla görürsünüz. Artık köylerde pazar kuruluyor. Gezici manav geliyor. Köyde yaşayanlar üretmek yerine şehirdekiler gibi manavdan, pazardan sebze meyve satın alıyor.
Hayvancılık yapılamaz hale geldiği için sütü, yoğurdu, peyniri ambalajlı olarak alıp tüketiyor.
Kırsalda yaşayanlar da üretici olmaktan çıkıyor ve kentliler gibi tüketici oluyor. Bizi bekleyen en büyük tehlike bu. Üretim olmazsa dışa bağımlılık olur, açlık olur.
Özetle, tarımda çok zorlu bir süreç bizi bekliyor. Üretimi desteklemeyen, kırsalı üretici olmaktan çıkarıp tüketici yapan politikalar ülkenin sonunu hazırlıyor. Bu kötü sonu yaşamamak için yapısal reformlarla üretim yapılacak ortamın sağlanması şarttır.