İnsanın var olduğu günden beri eğitim vardır. Yalnız insanları değil, evcilleşebilen tüm canlılarda bir yere kadar eğitilebilirler. Artık insanlar anne karnında eğitilmeye başlıyorlar. Ülkeleri yöneten egemenler kendilerinin iktidarına zarar vermeyecek insanlar yetişmesini istiyorlar. Bu nedenle de düşünen değil aldığı emri uygulayan, bencil insan modelleri yetiştirmesi için eğitim kurumlarını yapılandırmaya çalışıyorlar.

                Antik çağda, ateşin ve tekerleğin bulunması ile başlayan süreçte insanlar neden, niçin ve nasıl sorularını sorarak evreni ve yaşamı sorgulamışlardır. Bu sorgulama pozitif bilimlerin gelişmesine ve insanların yaşamlarının kolaylaşmasına yaramıştır.

                Ülkemizde 1850 yıllarına kadar mahalle mektepleri ve medreselerde dini eğitim ağırlıklı olan bir eğitim uygulanıyordu. İstanbul üniversitesi, Mekteb-i sultani(Galatasaray Lisesi) ve askeri okullar batılı anlamda eğitim veriyorlardı. Bir de azınlık okulları vardı.

                Cumhuriyetin ilanından sonra eğitimin tekleştirilmesi yasası ile kurulan Maarif Vekâleti(Milli Eğitim Bakanlığı)  öncelikle öğretmen yetiştiren kurumları çoğaltmak için arayışlara girildi. Bu çabalar içinde askerde okuma yazma öğrenen gençlerin köylere eğitmen olarak atanması ile başlayan süreç, öğretmen okullarının çoğaltılması çabaları ile sürdü. Pozitif bilimden ve çağdaşlaşmadan yana olan genç cumhuriyet kadroları 1939 yılında Köy Enstitülerini kurmaya başladı. Burada ki amaç köylerdeki zeki kız ve erkek çocukları enstitülerde yetiştirilerek tekrar köylere gönderilecek ve ülkenin kalkınması köylerden başlayacaktı. Bu okullar, bir şekilde bulundukları yörenin topraklarını ele geçirmiş olan ağaların işine gelmedi. Hala konuşulacak kadar önemli işler yapmış olan bu okulun mezunları pozitif bilimi ve gerçek eğitimciliği Dünya’ya örnek olacak şekilde köylere kadar götürdüler.

                Öğretmenlik, öncelikle tüm insanları hele çocukları çok sevmeyi gerektirir. Bizi yetiştiren öğretmenlerimiz’Öğrencilerinizi, kendi çocuğundan çok sevmeyeceksen, bu okulu terk et’ derlerdi.

                1950 yılında öğretmen okullarına dönüştürülen köy enstitüleri yinede çağdaş yurtsever öğretmenler yetiştirdiler. Görev yerlerine giden genç öğretmenler usta-çırak ilişkisi ile öğretmenliğin özverili yanlarını köy enstitülü büyüklerinden öğrendiler.(Benim gibi) Ülkemizi yönetenler bundan da rahatsız oldular. Çünkü Bu öğretmenler gittikleri köyleri aydınlatıyor ve de kendi örgütleri ile hem mesleki hem de ülke sorunlarına müdahil oluyorlardı.

                Öyleyse yapılacak şey belli idi; Öğretmenin eğitim düzeyini yükselteceğiz!! diyerek, 1974 yılında 2 yıllık yüksek okul ardından da eğitim fakültelerine sınıf öğretmenliği bölümleri açarak, genç öğretmenleri halktan, özelliklede köylerden kopardılar. Yani kısacası öğretmenliğin büyüsü bozuldu.

                1978 yılında, 200.000 öğretmen binbir baskıya sürgüne karşın cebinden aidatını vererek TÖB-DER’(TÜM ÖĞRETMENLER BİRLEŞME VE DAYANIŞMA DERNEĞİ)de örgütlü idiler ve de bugün öğretmenlerin kullanmadıkları sendikal hakkın mücadelesini verdiler. Öğretmen olmak sadece bir sınavdan yüksek puan almak değildir. Bugün güzelim köylerimizde görev yapan öğretmenler oturmamaktadırlar. Anasını babasını tanımadıkları çocuklara da yeterince yararlı olamamaktadırlar.

                Teker teker öğretmenlerin insanlıkla bile bağdaşmayan davranışlarını konuşmak yerine öğretmen yetiştiren kurumları ele almanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Öğretmenlik öncelikle bir ideal işidir. Özellikle sınıf öğretmenliği çok önemlidir.

                Konuyu bir anı ile bağlayayım.1940 lı yılların sonunda, Antalya ilçelerinden birinde bir köyün muhtarı sürekli kaymakama gelip okul ve öğretmen istiyor. Kaymakamda her yıl bu konuyu iletiyor. Bu sırada bir genç kaymakama gelerek, Aksu Köy enstitüsünden son sınıftan atıldığını ve vekil öğretmenlik yapmak istediğini söyleyince, kaymakamın aklına ilgili muhtar geliyor. Gerekli işlemleri yaparak genci köye salıyor. Ertesi yılda köye okul yapılması bütçeye girince kaymakam muhtara gözün aydın bu yıl sizin köye okul yapacağız. Diyince Muhtar, gülüyor.-Sağ ol. Kaymakam bey biz okulumuzu yaptık diyor. Kaymakam şaşkın nasıl? Diye sorunca enstitülü çocuk yaptı. Diyor. Nasıl? Diyince kaymakam. Muhtar,-Dereden kum taşıdık, mezarlıktan ağaç kestik, dağdan taş kırdık. Sağ olsun öğretmende yaptı diyince, kaymakam köye gidip okulu görüyor. Antalya Aksu Köy Enstitüsüne bir telgraf çekiyor;-‘Öğretmenlik yapamaz dedikleriniz okul yapıyorsa,  mezunlarınız neler yapmaz? Tümünüzü yürekten kutluyorum’