İNSAN VE HAYAT...
İnsan hayatı sanıldığı kadar çok uzun değil. Yüz yıl sonra (bugün doğanlar da içinde) sizi kimse hatırlamayacak.
4 milyar yaşında olduğu kabul edilen dünyamızda bize biçilen toplam ömür yüz yıl. Ama nedense sonsuza kadar yaşayacakmışız gibi ciddileştiririz hayatı, hiç ölmeyecekmişiz gibi. Ortalama 80 yıl kabul ettiğimiz ömrün, hastalıklarla geçen ve yaşamak istemediğimiz yıllarını da attığımızda geriye ne kaldığını siz hesaplayın.
Öyleyse nasıl anlamlı yaşayacağız o zaman çokta uzun olmayan bu hayatı. İçini neyle dolduracağız. İyi bir hayat altın tepside sunulmadığına ve sunulamayacağına göre, kendi başımızın çaresine bakacağız o zaman.
İyi bir hayat, insanın kendini arayarak, gerçeği bulma serüveninde ortaya çıkar. Gerçeği bulmanın sihirli bir reçetesi yok. Arayacaksın. Bulduğunda yaşamın özünü keşfedeceksin ve tüm dünyanın sana yol verdiğine tanık olacaksın zamanla. Hayatın tüm olumsuzluklarına rağmen içindeki ışığı görecek ve kendini mutlu hissedeceksin.
Hayatın tekrarı yok, bunun farkında olan insan sayısı çok az. Sınırsız bir hayatımız yok, savsaklayacak kadar uzun değil hayat. Öncelikleri olan bir hayatımız olmalı o zaman, neye öncelik vereceğimiz.
Ömrümüz ne yaptığımızdan çok, başkalarının ne yaptığına kafa yormakla geçer ve boşa geçer. Sahaya inmek yerine seyirci kalırız, top çevirmeyi başkaları yapar, golü onlar atar, sonuçta biz de bir parça seviniriz, ama gol atan kadar değil. Sizleri okuyucu olarak iyi yazılar mutlu eder ama, yazan kadar mutlu olamazsınız, keyifli hissedemezsiniz.
İnsan hayata kendinden bir şeyler katmalı dünya bir yanılsama olsa da, sonsuz olmasa da. Bir şeyler yapma, yaratma, dünyayla karşılaşmadır aynı zamanda, dünyayı dönüştürme de. Bunu kimi edebiyatla yapar, kimi felsefeyle, kimi de bilimle. Ben felsefenin yolunu seçtim. Felsefe bütün iyi romanların içinde vardır. Bu kavşakta Mevlana'yla, Yunus'la, Sokratesle ve diğerleriyle yolum kesişir ve sohbet ederim onlarla. Bütün filozoflar dostumdur benim.
Öğrencim Cemil Gündoğdu’dan alıntı.
Adıyaman/ Besni