İnsanlık tarihinin, Ülkelerin, Ulusların ve kişilerin yaşamlarında çeşitli eşikler, farklı atlama noktaları olduğu gibi, ufuklara açıldıkları, doğayla yarışır gibi yaşadıkları dönemler de olmuştur… Bu eşikleri aşmaya çalışırken kimi zaman ileriye yürüdükleri gibi, kimi zamanda geriye düşmüşler, hatta kimliklerini kaybederek Tarihten silinmişlerdir.
 
Günümüze gelene kadar insanlığın yaşadığı belirleyici olan küçük bir kısmına kaydedeceğimiz olaylar:
Ateşin bulunması,
Tekerleğin bulunup kullanılması,
Yazının icadı,
Göksel Dinlerin ortaya çıkışı, 
Kavimler göçü,
İstanbul’un fethi ile bir çağın kapanıp bir çağın açılması,
Fransız Devrimi,
Petrolün makinelerde kullanılması,
Birinci paylaşım savaşı ve Komünist sistemin kurulması,
Faşizmin Avrupa egemenliği… İkinci paylaşım savaşı ve Nükleer silâhların kullanılması…
 
Biz Türklerin de yaşam varlığımızı etkileyen birçok eşik var:
Orta Asya’dan göç ve İslâmiyet’i kabullenmeleri,
Malazgirt Savaşıyla Anadolu’yu yurt edinmeleri,
Anadolu Beyliklerinin İmparatorluğa yükselmesi ve İstanbul’un fethi,
Osmanlı’nın Karlofça antlaşması ile ilk toprak kaybı ve gerileme devrinin başlaması, 
Osmanlı’nın dağılışı… Kurtuluş mücadelesi ve Cumhuriyetin kuruluşu,
Atatürk’ün öngörüleri doğrultusunda gelişme yolunda İlerici Devrimlerin yapılışı ve sanayileşme çalışmaları,
1946-1950 çok partili döneme geçiş ve Demokrasi denemeleri,
NATO’ girilerek Batının hegemonyasına teslim oluş,
1960-1980 Darbeler ve muhtıralar dönemi,
Ekonomik bunalımlar ve AKP’nin 16 yıllık iktidarı…
 
Türkiye Kırk yıldır Terörle boğuşurken Sosyal, Siyasal ve Ekonomik birçok değerini kaybetti. En önemlisi, iç barış, güven ve dayanışma anlayışını kaybederken, dış güvenlik anlamında zafiyetler gösterdi. Uluslararası etkinliğinde ve itibarında da zarar gördü, güvensizlik çukuruna düştü. Devlet kurumlarının ve makamlarının uğradıkları erozyon gözle görünür hale geldi.
 
Ekonomi bozuldu, Sanayileşme durdu, Tarım üretemez duruma düştü. Dış borç ödenemez miktarlara ulaştı. Türk Lirası her gün değer kaybediyor, Dış ticaret yüksek açıklar veriyor.  Eğitim ve Sağlık Pazar metaı haline gelmiş, İşsizlik hastalığa dönüşüp toplumu sarmış, Yoksulluk ve Yolsuzluk kanıksanır hale gelmiş.
 
Toplumsal sevgi, saygı ve güven kaybolmuş olsa da, önümüzdeki aşılması hayli güç olacak bu eşiği başarıyla atlamak zorundayız. Yıllardır Ülkemizi yöneten ve başarılarına nadiren tanık olduğumuz, kızdığımız yöneticilerimiz uzaydan gelmiyor; onlar bizlerin ortak eseri.
 
İnsanlar nasıl bireysel hata yapıyorlarsa, toplumlarında hata yapmaları kaçınılmazdır. Ancak yapılan hatalar devamlılık kazanırsa hem kişiler, hem de toplumlar kendilerine zarar veriyor demektir. Sürekli zararın getireceği sonuç ise iflastır, hatta yok olmaktır!
 
24 Haziranda nedeni halka tam açıklanamayan bir acil seçim yaşayacağız. Seçimler Demokrasilerdeki en yüksek ve en yetkili mahkemelerdir. Kararları kesindir ve üst mercii yoktur. Halk seçimler sayesinde karar mevkiindedir ve kararı sonuç doğurucudur. 
 
Yarım asırdan fazla sürede verdiğimiz seçim kararları ne yazık ki çoğu kez olumlu sonuçlar doğurmadı. Oy sandığına gitmeden bin kez düşünüp tartışıp karar vermek zorundayız. Bu seçimlerde vereceğimiz oyların doğuracağı sonuç Siyah- Beyaz kadar farklı olacaktır.
Vakit seçim vaktidir. Doğruyu, adili, çalışkanı, kirlenmemişleri seçme vakti. Şair Cahit Sıtkı Tarancı’nın dizelerinde dediği gibi: “HAYDİ ABBAS VAKİT TAMAM!”