Türkiye gelişme, zenginleşme, özgürleşme, çağdaşlaşma yolunda hızla tırmanmak çabasında yoğun emek harcayıp, ileriye bakışlar yoğunlaşırken biranda çıkış merdiveninin herhangi basamağından düşerek sarsılıyor, umutlar parçalanıyor…
Çoğulcu bir yönetim ideali ile Demokrasiye ulaşmak için çabalarken, karşımıza kendi ellerimizle yarattığımız çoğunluk iktidarının getirdiği tek kişinin yönetiminde Otokratik bir sistemle karşı karşıya geliyoruz… Zamanımızda son kullanılan oyların doğruluğu ve geçerliliği tarih boyu tartışma konusu olacak, bilerek veya bilmeyerek ‘Tek Adam’ yönetiminin yollarını açan herkesi Tarih yargılayacaktır. Demokrasideki düşüşümüz ve geri kayışımız bu toplumun yüreğinde kara bir duygu olarak kalacaktır.
Demokratik, Hukuk temelli bir Anayasa beklerken, karşımıza hiçbir Hukuk normu ile bağdaşmayan, her türlü ‘İnsani hakkı’ bile gasp edebilen, ‘tek Adam’ hükümranlığına yol açan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) sistemli bir hukuk yöntemi yaşamımıza giriyor… Sokaktaki yurttaşımızın bile, çoğu günlük yaşam özgürlüklerini kullanamaz duruma düşürülmeleri, toplumsal fikri ve sosyal açılımın en küçük pencerelerini bile kapar hale getirme tehlikesi taşıyor… Bu ülke, bu Cumhuriyetin kuruluşunu sağlayan TBMM’ni adeta iğdiş edip yetkilerinin büyük bölümünü bir kişiye devrediyoruz…
Özgür bir ülkede, özgür basınla sorunlarımızı ve sevgimizi paylaşıp, kalıcı çözümlere ulaşacağımız umudundayken, emirle tek yanlı hareket edip yanlı haber ve söylem üreten, tam taraflı, adeta kartelleşmiş bir basın ve yayın ortaklığıyla karşılaşıyoruz… Tek yanlı propaganda şekillendirmesiyle düşünsel blokaja uğruyoruz…
Ülkelerin kalkınmalarının, özgürlük ve Demokraside ilerlemenin dinamosu bilim üreten Üniversitelerdir. Şayet Üniversitelerde fikir üretmesi gereken insanlar korkutulmuş, sindirilmiş, susturulmuşsa, Üniversite eğitimini verdiğinizi sandığınız binlerce genç insanın beynini dolaylı yoldan çalmışsınız, iğdiş etmişsiniz. demektir. Orta Ekonomik seviyede debelendiğimiz gibi, orta zekâ seviyesinde de birbirimizi boğazlamaya devam ederiz. Zararın faturasını hepimizin, bütün ülkenin ödeyeceği kaçınılmaz bir sonuçtur…
‘Kalkınıyoruz, Dünya’nın büyük ekonomilerinden biriyiz, Kişi başı gelirimiz on bin doları geçti, herkes bizi kıskanıyor’,(herkes Türkiye’ye gıpta ile bakıyor) martavalları ile şişirilen kişisel, toplumsal ve ulusal duygular, Saman, Soğan, Sarımsak, Patates ithaline muhtaç duruma düşünce sarsılıyor, gelişme hayalleri kayboluyor… İç ve dış borçlar, her yıl verdiğimiz cari açık, her yıl ödenen yüksek borç faizi ekonominin gelişmesini prangalıyor, Türkiye ekonomisi değer ve güven kaybına uğruyor…
Bir toplumun ve ülkenin gelişiminde ‘Sosyal Ahlâkın’ reddedilemez etkisi vardır. Cumhuriyet döneminin son Yetmiş yılını sağ iktidarların yönetiminde geçiren halkımız, yoğun biçimde siyasileşmiş dinsel propaganda baskınlığında kısmi ‘Dinsel ahlâk’ çerçevesinde şekillendirilmeye çalışılırken, yaşamın her alanını kapsayan ‘İnsani Ahlâk’ unutturulmaya, yok sayılmaya çalışıldı ve belirli ölçüde hedefe ulaştılar. Son yıllardaki kadın cinayetleri, çocuk istismarları, cinsel saldırganlıklar, hırsızlık, gasp, rüşvet ve cinayet vakalarının artması yaşadığımız ahlâki yoksunluğun sonucudur… Toplumsal ahlâkı dini öğretilerle sağlayacaklarını iddia edenler ve uygulayanlar yanıldılar ve çürümenin yoğunlaşmasına katkı sundular. İnanç özlü öğretilerin yanında, daha kapsamlı ve bütüncül olan toplumsal İnsani ahlâkı yerleştirebilseydik, sosyal çürümemiz bu boyutlara ulaşmazdı…
Bu ülkenin insanları genetiğinden mi, yoksa Jeopolitiğin dayatmalarından mı nedir: Canhıraş biçimde ileri atılmak, Dünya’da her konuda söz sahibi olmak, yukarı tırmanmak isterken, ne yazık ki tırmanışı süreklilik kazanmıyor, tekrar bir arka basamağa düşüyor. Tırmanırken yaşadığı geri düşüşü toplumun beceriksizliğine, tembelliğine bağlamak ahmakça bir davranış olur yönetenlerin ucuz kurtulma taktiğidir…
Yetmiş yıllık bu iniş çıkışın temel sebebi, siyasilerin ve yönetici kadroların yönetme hakkını toplumla paylaşmak istememeleri ve Ben-Biz merkezli siyasi otorite ve yetkili olma hırsından kaynaklanmaktadır. Ama bu ülkenin insanları düşünsel ve fikirsel her türlü emeğini ortaya koyarak, önüne dikilen setleri aşacak ve tırmanırken düşme nakaratına son verecek güçtedir. Bir ülkenin yönetim ve denetim hakkı o ülkede yaşayan herkese ait olduğu unutulmamalıdır!