İnsanlık var oluşundan bu yana tüm uğraşlarına rağmen yönetim sorununu çözebilmiş değil. Çeşitli denemeler içinde bu işi çözdüm derken, kimi zaman yanılmış, çoğu kez iç ve dış kavgalara maruz kalmış, zindanlara tıkılmış, dövülmüş, aç bırakılmış, işinden edilmiş, ailesinden koparılmış, yetmemiş vatansız bırakılmış, hatta yaşama hakkı elinden alınmıştır.
Bu olumsuz, sonuçsuz davranış ve uygulamalar yetti mi İnsanoğluna? Yaşadığımız Dünya’ya baktığımızda yetmemiş olduğuna tanık oluyoruz. İnsan onurunu yok sayıcı benzetme ve karalamalar, kişisel manevi zenginliklere yapılan saldırılar… Ortak yaşama ve çalışma ortamının sürekli saldırı altında tutulması…
Ülkemiz de bu olumsuzluklardan nasibini alan, her ön adımından sonra çeşitli engellerle karşılaşan bir ülke. Tarihin çeşitli dönemlerinde dış engellerin çoğunu aşmasına rağmen, iç engelleri aşmakta zorlanmış ve gelişmesi sekteye uğramış bir ülke.
Yüz yıldan fazla süren zaman içinde Hukuk ve Demokrasi arayışımız ne yazık ki zaman zaman kesilmekte ve geriye çekilmekte ve düşürülmekteyiz. Bu kesintileri ve geriye çekilmeleri son Elli yıldır daha çok yaşar duruma geldik. Sürekli Demokrasi teranesi mırıldanırken, Demokrasinin en alt kurallarına bile uymuyor ve uygulayamıyoruz…
Bir ülkenin varlığı, bağımsızlığı ve yaşanılabilir olması, sağlam bir hukuk sistemine ve işleyişine bağlıdır.
Şayet bir ülkede: Yöneticiler hukuka ve yargı organlarına nara atabiliyor, müdahale edebiliyor, emir verebiliyorlar, mahkemelerin verdiği kararlar bizi bağlamaz diyebiliyorsa… Ülkeyi yönetenler kandırılabiliyor, aldatılabiliyorsa… Ülkeyi yönetenler kendisine layık gördüklerini yurttaşından esirgiyorsa… Yandaşlaşmış, satın alınmış yazılı ve görsel basın aracılığı ile yurttaşın düşünceleri ve fikirsel açılımları iktidar doğrultusunda bloke ediliyorsa… Yasalar, Milletvekilleri, Belediye Başkanları torbadan çıkıyor, Halkın kısıtlanmış hakları ile seçmiş olduğu TBMM ve Milletvekilleri işlevsiz konuma sokuluyorsa… Kimi yüksek mevkilere getirilecek siyasetçiler için ‘Düşük profil’aranıyorsa… Bakanlık, Başbakanlık, Meclis Başkanlığı yapmış ve Büyük şehir Belediye Başkan adayı olan kişi, “yerel seçimler Siyasi faaliyet değildir” diyorsa… Yeteneklerini ve varlıklarını başka ülkelere transfer ederek başka ülke vatandaşlığı alabilmek için uğraşan yurttaşlarınız varsa… Milyonlarca genç insan iş bulamıyor, sokakta kalma tehlikesi yaşıyorsa… Tarım ülkesinde, her türlü tarımsal ve hayvansal gıda yokluğu çekiliyor, dışa muhtaç olunuyorsa… Kavanozda, saksıda, balkonda bile yetiştirilen sebzeler için halk kuyruğa girmek zorunda kalıyorsa… Basın mensupları, sanatçılar, bilim insanları düşüncelerini açıklayamıyorlarsa…
İçinde yaşadığımız ve adına “Demokrasi!” dediğimiz bu sistemin gerçek adı ne? Yaşadığımız siyasal yapı Toplumsal mı, sınıfsal mı? Demokrasi mi, Teokrasi mi, Otokrasi mi? Ne? Ne? Kurulu sistemin adı ne? Bu soruların cevabını sadece toplumun bir kısmı değil, tüm halkımız düşünüp cevap bulmalıdır! Şayet: ‘Benim düşünmeme gerek yok, yöneticilerimiz sorunlarımızı halleder’ diye düşünüyorlarsa; vay haline! Yoklukların ve olumsuzlukların bolluğunda kıtlık çekiyoruz…
İngiliz düşünür Thomas More Beş asır evvel ne diyor: “Bir halkın acıları, iniltileri ortamında keyif sürmek Krallık değil, zindan bekçiliği yapmaktır”! Yerel seçimler yakınlaşırken halkımıza Yöneticilerimize ve yöneteceklere duyurulur!