Müslümanlık öyle sadece sarık,cübbe,sakal,takke gibi ritüellerden ibaret değildir. İslam dini kesinlikle surete ve dış görünüşe önem vermez, Müslümanlık riya ve gösterişten uzak kalmak ve Allah'ın emir ve yasakladığı şeylerden kaçınmak suretiyle uzaklaşmakla olur.
İslâm inceliktir, güzelliktir, nezakettir, aydınlıktır, hoşgörüdür, adalettir, temizliktir, dikkattir. Eğer bir yerde incelik, güzellik, nezaket, aydınlık, adalet yoksa orada İslâm'ın ruhu yok demektir."
Müslümanlıkta hayatı yaşanabilir kılmak için güçlü bir imana sahip olmaktan geçer. “Allah katında en üstün olanınız ona karşı en saygılı olanınızdır." (Hucurat, 49/12.)
Dindarlık sadece giyim kuşam, dış görünümde olmaz.”
Resûlullah (sas) efendimiz şöyle buyurmuştur: "Allah, sizin cüsselerinize ve şekillerinize değil, kalplerinize ve amellerinize bakar." [Müslim, Birr, 33]
Allah Teâlâ sizin bedenlerinize ve yüzlerinize(dış görünüşünüze) değil, yalnız ve sadece kalplerinize amellerinize bakar.” (Müslim, Birr 33. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 9.)
Bu hadisin bizlere ifade ediliş şeklini ve ikazını şu şekilde anlamaktayız.
İnsanlar genellikle dış görünüşe önem verirler. Güzel ve yakışıklı olanlarla varlıklı kimseler toplumda daha büyük itibar görürler. Çirkin ve fakir olanlara pek değer verilmez. Bu ölçüler ruh ve gönül dünyasını tanımayan sığ ve sathî kimselerin değer ölçüleridir.
Allah Teâlâ ise insanların davranışlarını iyi ve kötü olarak değerlendirirken ne beden güzelliğine, ne de mal varlığına bakar; çünkü bunlar gelip geçici değer ölçüleridir. Önemli olan ruh güzelliği ve gönül zenginliğidir. Daha da önemlisi bu ruh güzelliği ile gönül zenginliğinin iyi hâl, güzel davranış ve samimi ibadetler olarak dışa yansımasıdır. İnsanlara iyilik yapma heyecanıyla, Allah’a kulluk edebilme aşkıyla yaşamaktır. Kalıcı olan, insanın gerçek değerini ortaya çıkaran işte bu meziyetleridir.
Yukarıdaki bahsi geçen hadîs-i şerifin bir başka rivayetinde Allah Teâlâ’nın kalble birlikte davranışlara ve ibadetlere değer verdiğini şöyle belirtmektedir:
“ Allah Teâlâ sizin yüzlerinize ve mallarınıza değil, kalblerinize ve amellerinize bakar.”(Müslim, Birr 34)
Allah Teâlâ’nın kalbe ve davranışlara bakması demek, kalbin ve davranışların iyi olması hâlinde, onların sahibine sevap ve mükâfat vermesi demektir. Bir âyet-i kerîmede Allah Teâlâ’nın maddî görüntülere değer vermediği, insanda mânevî güzellik aradığı şöyle ifade edilmiştir:
“Sizi yanımızda değerli kılacak olan ne mallarınız, ne de evlatlarınızdır. Ancak imân edip güzel ve hayırlı işler yapanların durumu başkadır. Onlara yaptıklarının kat kat fazlasıyla mükâfat verilecektir” [Sebe’ sûresi (34), 37].
Resûl-i Ekrem Efendimiz’in, kendi mübârek göğsüne, daha doğrusu kalbine işaret ederek üç defa: “Takvâ işte şuradadır.” (Müslim, Birr 32; Tirmizî, Birr 18) buyurması, insanın gerçek değerinin ihlâslı bir kalbe sahip olmasıyla anlaşılacağını göstermektedir.
Peygamber Efendimiz kalbin önemini şöyle belirtir:
“ Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur; bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalbdir.” (Buhârî, Îmân 39; Müslim, Müsâkât 107,108)
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Allah Teâlâ ibadetleri ve güzel davranışları değerlendirirken samimiyet derecesini, ihlâs ve iyi niyeti esas alır.
2. Kalb, Allah’ın çok değer verdiği, devamlı surette bakıp kontrol ettiği bir merkezdir. Bu sebeple onu kötü duygulardan arındırmak, dinin tavsiye ettiği güzel hâl ve davranışlara sahip kılmak gerekir.
3. İbadetleri makbul ve değerli kılan kalbdir. Bu sebeple öncelikle kalbi kin ve haset gibi mânevî ve ictimâî hastalıklardan arındırmalı, mükemmel hâle getirmeye çalışmalıdır.
Araştırmacı ve ilahiyat cihazlar Hüseyin DENİZ