Türkiye hayvancılığında yaklaşık 35 yıldır öylesine büyük yanlışlar, öylesine büyük hatalar yapılıyor ki, her geçen gün dışa bağımlılık, ithalat bağımlılığı artıyor. İnsan ister istemez kuşkulanıyor; acaba birileri bilinçli olarak mı ithalatı teşvik ediyor.
Tarım Bakanı Mehdi Eker’in, Hayvancılık Genel Müdürü Mustafa Kayhan’ın açıklamalarına bakılırsa ithalat çok tehlikeli. Fakat, uygulamada üretimi değil ithalatı teşvik ediyorlar.
Türkiye,hayvancılıkta özellikle de kırmızı ette neden ithalata mahkum hale geldi?
1- Veteriner hekim olan ve çalışma yaşamının neredeyse tamamını Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında geçiren Mehdi Eker, hayvancılığı en iyi bilen isimlerden biri olarak bilinir. Bakanlık koltuğunda 10 yılı aşkın bir süredir oturan ve tarım,hayvancılık politikalarının oluşturulmasında en üst düzeyde görev yapan biri olarak hiç bir dönem hayvancılıkta doğru adım atmadı,atamadı. O’nun döneminde hayvancılığa çok destek, çok kredi verildi. Fakat, öyle bir düzen kuruldu ki,verilen destek ve kredilerin neredeyse tamamı ithalata gitti.
2- Tarımda ve elbette hayvancılıkta temel sorun yüksek girdi maliyetleri. Bu maliyeti düşürecek somut hiç bir adım atılmadı.Yem bitkileri üretimi ve tohum üretimi yetersiz. Bu sorunu çözmek için yem bitkilerine verilen destekler de yetersiz. Tarım Bakanlığı uzmanlarının 2013’te yaptıkları hesaplamaya göre, 49 milyon baş sığır ve küçükbaş hayvan için yıllık ortalama 55 milyon ton kaba yeme ihtiyaç var. Türkiye’nin 14.6 milyon hektar alandaki meralarında yıllık 10 milyon ton kaba yem üretiliyor. Toplam 45 milyon ton kaba yem açığı var. Bu açığı kapatmak için ciddi bir çaba gösterilmedi. Çünkü kaba yem açığı ithal karma yemlerle kapatılıyor. Türkiye’nin hayvan ithal ettiği, et ithal ettiği ülkelerin yem sorunu olmadığı için maliyetleri çok düşük. Bu nedenle canlı hayvan ve et fiyatı çok ucuz.
3- Hayvancılıkta girdi maliyetlerinin yüzde 65’ini yem oluşturur. 2007 yılında ve 2008’debüyük bir kuraklık yaşandı. Çiftçiler büyük zarara uğradı. Bu zararı karşılayacak veya azaltacak bir önlem alınmadı. Yem maliyeti çok yükseldi.Bu dönemde hayvancılık desteklerinde değişiklik yapılarak toplamda 600 milyon lira olan yem desteği yarı yarıya azaltıldı. Çiftçi, yem bitkisi ekimi yerine ithalata yönlendirildi. Tarım Bakanlığı uzmanlarının tespitine göre, ithalatın yoğun olarak yapıldığı 2010 yılında yemlik arpanın tonu 417 liraydı 2015’te 768 liraya kadar çıktı. Bu yılın 6 aylık ortalama fiyatı 723 lira. Aynı dönemde yemlik buğday 509 liradan 926 liraya kadar çıktı, bu yılın ortalama fiyatı 843 lira. Mısır 481 lirayken 2015’te 739 liraya çıktı. Kepek 315 liradan 510 liraya yükseldi. Besi yeminin tonu 484 liradan 821 liraya, süt yemi 494 liradan 846 liraya, mısır artığı DDGS 462 liradan 1000 liranın üstüne çıktı. Yem hammaddelerinin büyük bölümü ithal edildiği için döviz fiyatı arttıkça yem fiyatı da artıyor.
4- Türkiye’de hayvancılık büyük oranda süt hayvancılığına dayalı olarak yapılıyor. Kuraklığın etkili olduğu, maliyetlerin neredeyse yüzde 100 arttığı 2007,2008’de süt tozu ithalatı ile çiğ süt fiyatı yarı yarıya düştü. Sattığı sütle yem alamayan çiftçi süt ineklerini kesti. Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre 1 milyondan fazla inek kesildi. İnek kesimi nedeniyle hayvan varlığı azaldı. Doğurganlık azaldı.Kesilen 1 milyon inek, yılda 1 milyon buzağı kaybı demek. Yarısı erkek, yarısı dişi olduğu varsayıldığında yıllık 500 bin besi danası demek.Bunu 3-4 yıl hesapladığınızda 2 milyondan fazla dana demek.Türkiye 1 milyon inek kesimi ile 2 milyondan fazla danayı da kaybetmiş oldu. Kaybetmekle kalmadı milyonlarca dolar ödenerek ithal edildi.
5- Çiğ sütte yaşanan krize önlem alınmadı. Kriz kırmızı ete sıçradı. Hayvan varlığı azaldığı için et arzı talebi karşılayamaz oldu. Dana sayısı azaldığı için fiyat yükselmeye başladı. Hükümet,çok büyük bir yanlış daha yaptı. Besilik dana ithalatı yerine et fiyatını düşürmek için kasaplık hayvan ithal edildi. Hayvanlar getirildi, kesildi ve yenildi. Fiyattaki yükselme durdurulamadı. Oysa besilik dana ithal edilseydi ve o arada yerli üretimin artırılması teşvik edilseydi sorun çözülebilirdi. Kasaplık hayvan ithalatı çözüm olmayınca besilik hayvan ithalatına da izin verildi. Bu arada devlet sıfır faizli kredi vermeye başladı. Onun da zamanlaması yanlıştı. Kredi alanlar hayvan ithalatına yöneldi. Verilen krediler de ithalata gitti.
6- İthal besi hayvanı ile bir çok yeni işletme kuruldu. Besilik hayvan ithalatı sürerken hükümet karkas et ithalatına izin verdi. Hem yerli besiciler hem de besilik hayvan ithal edenler çok büyük zarara uğradı. Bir çok besici işi bıraktı. Sektörden çekildi. Dışa bağımlılığı artıran bir uygulama oldu.
7- Yapılan ithalatla kırmızı et fiyatı bir kaç lira düştü. Bu dönemde yapılması gereken ithalata bağımlılığı azaltacak önlemler almaktı. Hükümet, bunu yapmadı. Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ve o dönemin Müsteşarı Vedat Mirmahmutoğulları televizyon ekranlarına çıkarak akıllı cep telefonundan kırmızı et fiyatını takip ettiklerini ve fiyatın kontrol altına alındığını söyledi. Kamuoyu bir kaz daha aldatıldı. ‘İthalata gerek yok’ deniliyordu. Fakat, öyle bir sistem, öyle bir kumpas kuruldu ki, ithalat olmadan kırmızı et piyasasını düzenlemek olanaksız hale geldi.
8- Dünyanın en pahallı girdileri ile üretimi sürdürmek için büyük mücadele veren yerli besiciler, girdi, maliyetleri düşük, devlet destekli ucuz canlı hayvan ve ithal etle rekabet etmek zorunda bırakıldı. Hükümet, yerli besicileri değil, ithalatı destekleyen politikalar uyguluyor. Üstelik çok ucuza ithal edilen et tüketiciye çok pahallıya satılıyor. Hükümet, tüketiciyi değil, marketleri destekliyor.
Özetle, üretimi değil ithalatı, tüketiciyi değil marketleri destekleyen bu hayvancılık politikasına göre Türkiye’de et pahallı değil, ucuz. Çünkü, bu ithalat politikası sürdükçe, daha da pahallı olacak. Afiyet olsun.