"Simurg" adlı bir film bugünlerde sinemalarda gösterimde. Filmin yapım ve yönetmeni hem bir arkadaşımın kardeşi, hem de sevdiğim özel bir kişi. Ruhi Karadağ, uzun zaman yaptığı gazetecilik yıllarında tanıklık ettiği 122 kişinin " hayata dönüş" operasyonu sonucu ölümü ve en az bir o kadar kişinin engelli olarak " hayata dönüşünü" engelli olan bu kişilerin gözünden, kurmaca tekniği ile sinemaya taşıması toplumsal vicdan ve hafıza açısından saygı duyulacak bir çalışma. Bu çalışma, biri Fransa'dan olmak üzere uluslararası sinema yarışmalarından iki ödülle döndü. Film, sadece 1996 yılında Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk tarafından imzalanan operasyonla cezaevlerinde ki şartların iyileştirilmesi için ölüm oruçlarına başlayan sosyalist sol düşünceli insanların hayata döndürme adı altında adeta katledilmesi hikayesi değil. Bu operasyon ve uzun süren ölüm oruçları sonucu sakatlanan bedenleri sonucu wernicke-korsakof Hastalığı'na yakalanan insanların yaşam mücadeleleri ve bunun sonucunda adeta küllerinden yeniden doğarsak hayata tutunmalarını da anlatmakta.
Türkiye'nin çeşitli sinemalarında 30 Kasım'da gösterime giren bu filmin bir gösterimi de Ankara'da bağımsız filmlere salonlarında yer veren Büyülü Fener'de. Sinemanın sahibi ve uzun yıllar eşi İnci hanımla Ankara Film Festivaline destek veren İrfan'dan, Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı (ÇGD) Ahmet Abakay ile birlikte başkanlığını sürdürdüğüm Kültür,Turizm ve Çevre Gazetecileri (Kültürcev) adına hareket ederek Ruhi Karadağ'ın filmine sadece insani açıdan bile olsa geniş kitlelere bu yaşanan toplumsal izleği anımsatmak için destek istedik. İrfan, hem bizim yaklaşımımızı olumlu bularak, hem de böylesine önemli film adına yönetmeni Ruhi Karadağ'ı onare etmek için bir tür üst gala, özel gösterimi gazetecilere, başkentin sanatseverlerine, siyasetçilerine, toplumsal kitle örgütleri yöneticilerine yapmayı kabul etti.
Sinemanın genç yöneticisi bayanla sohbet ettim bir ara. Toplumsal kitle örgütleri ile siyasi parti yöneticilerinin bu kadar önemli bir tarihsel olayı konu alan filme ilk gösteriminden itibaren izlemeye gelerek destek verebilecekken yeterli duyarlılığı göstermeyişlerinden yakındı. "Sinemamızda karşıt düşünceden yönetmelerinde filmleri oynuyor. O kadar sağ kesimde yer alan örgütler,kuruluşlar destek veriyor ki,salonu tümden kapatıyorlar"diye konuşarak, solun kendi değerlerine sahip çıkmayışından yakındı. Ona şunu söyledim. "Sol uzun zamandır iktidarda olmadığından mail kaynakları yetersiz. Ama sağ öyle mi? Sadece cemaatler bile milyar dolarlık bütçelere kavuştular.Diğer yandan toplumsal solun dikkati dağınık. Adamlar disiplinli çalışıyor" diye açıklamada bulundum.
Gerçektende öyle olduğunu da en yakın zamanda yaşadığım iki olayla örnekledim. Bir telefon gelmişti, telefonlardan biri Greanpeace'den idi. Kuzey kutubu başta olmak üzere kutuplarda ki doğal hayatın ve buna bağlı olarak yaşayan bölgesel halkın, petrol, endüstri gibi kirleticilerle, aşırı avlanma sonucu yok olmaya başladığına dikkat çekiyor ve destek istiyordu. Daha önceden kampanyalarını duyp imza desteği vermemden sözederek maddi cüzi yardım beklentilerini ifade ediyorlardı. Ama ekonomik nedenlerle düzenli yardım yapamayacağımı kendilerine açıkladım. Buraya kadar her şey normal.
Ama hemen bu görüşmenin ardından gelen telefon ise Afganistan'da ABD askerlerini Kur'an yakmasından söz ederek, bastırdıkları Elmalı'nın Kuran'ının Afganistan'da dağıtımını yapacaklarını, bunun içinde Allah adına iki adet Kuran'ı adresime göndereceklerini,-miktar belirtmeden- satın almamı istediler. Gazeteci olduğumu, adım ve soyadım ile birlikte bilen bu kişilere Afganistan'da yakılan bir adet Kuran'a karşı bu kadar çok Kuran'ın basılıp, dağıtılmasına gerek olmadığını belirttim. Ayrıca şirket olduklarını söyleyen bu kişiler Allah adının ve Kuran'ın adının istismar edilerek rant kapısı oluşturulduğunu belirttim. Şirket olduklarını öğrendiğim bu kişilere benim gibi bilimsel düşünen insanın bu tür kumpanyaya destek vereceğimi neden çıkardıklarını, adres ve telefonumu nasıl bulduklarını sordum. Bir dostumun referansı ile aramışlar. Bana tümüyle garip geldi. Sinemada çalışan kıza bunları anlattıktan sonra " Sağ örgütlü ve disiplinli çalışıyor.tabi ki bunun altında sınırsız bir devlet desteği var" dedim.
Mısır'da Müslüman Kardeşler Örgütü iktidarda. Bu örgüt, ABD CIA kuruluşunun soğuk savaş yıllarında kurduğu,beslediği bir örgüt. Kendilerinden olan devlet başkanının diktatöryal yasa çıkarma girişimine tepki gösterenleri özel sorgu odalarında işkenceden geçiren bu örgüt,Suriye'de de Esat'a karşı savaşıyor.Bunların çoğunun Mısır ve S.Arabistan'da sapıklık gibi gayri insani suçlardan cezaevinde yatan, ancak Suriye'de savaşmak şartıyla serbest bırakılan ipten kazıktan kurtulmuş kişiler. Yakın gelecekte Türkiye'de gerçekleşecek herhangi bir kanlı başında da bu sapıklar ortada kol gezecek. "Simurg" adlı Kaf dağı ardında ki efsanevi kuşa ulaşarak özgürlüğe kavuşmak isteyen bir gurup kuşun içinden çetin bir yolculuk sonunda bir kaç kuşun Kaf dağına ulaşması ama orada Simurg'un aslında kutsal amaç için çetin yolculuğu başaran kendileri olduğunu öğrenmeleri olayı filmin adı. Simurgları destekleyelim,belki de onlar bizim yaşam biçimimizin,özgür olmamızın ve onurumuzun tek teminatları. Tüm Simurgları her ne şekilde olursa olsunlar, ne yaparlarsa yapsınlar tüm sevgilerimle sadece ve sadece bu nedenle de olsa kucaklıyorum.