Türkiye’nin taze fasulye üretimi son 9 yılda 130 bin tonun üzerinde azaldı. Çiftçi neden üretimden vazgeçiyor? Bunun birçok nedeni var. En çok bilineni fasulye üretiminin zahmetli olması, üretim maliyetlerinin çok yükselmesi ve çiftçinin para kazanamaması.
Eskiden “her şeyi mevsiminde tüketin” denilirdi. Bazı tarım bakanları da gıda fiyatlarındaki artışa gerekçe uydurmak için bu söylemi çok kullandı. En çok kullananlardan biri de Bekir Pakdemirli’ydi.
Turfanda, erkenci ürünlerin pahalı olduğu, mevsiminde tüketmek gerektiği söylenirdi. Türkiye tarımda öyle bir çıkmaza sürüklendi ki tüketiciye artık mevsiminde de her şey çok pahalı geliyor.
Son günlerde yeşil-taze fasulyenin marketteki fiyatı 100 lirayı geçti. Barbunya ve bamyanın da fiyatı pek farklı değil. Taze fasulye pazarda 70 – 85 liradan satılıyor. Üreticideki fiyat kalitesine göre 30-40 lira arasında değişiyor. Sebze-meyve hal çıkış fiyatları ise 50-60 lira seviyelerinde. Bunlar ortalama fiyatlar, daha yüksek ve çok daha düşük fiyatlar da olabilir. Geçtiğimiz Haziran ayında sera, örtüaltı üretim devam ederken hal fiyatı 20-25 liraydı.
Yeşillikler cep yakıyor
Bulunduğum İzmir Dikili’de yaygın bir market zincirinde kıvırcık marulun adedi 34 lira 90 kuruştan, salata atom marulun adedi 39 lira 90 kuruştan, normal marulun fiyatı adet olarak 34 lira 90 kuruştan satılıyor.
Bir demet (8-9 kök) taze soğan 26 lira 90 kuruş, semizotunun demeti 9 lira 90 kuruştan, maydanoz ve dereotunun demeti 8 lira 95 kuruştan satılıyor. Yazlıkların yoğun olduğu Salihleraltı’ndaki markette bazen bu ürünleri bulmak bile zor.
Ülkeyi yönetenler, tarımda Avrupa’da ilk sırada Dünyada ilk 10 ülke arasında olduğumuzu övünerek anlatırken, bir demet taze soğanı neden 26 lira 90 kuruştan alıyoruz? Bir marul neden 35 liraya satılıyor? Bir kilo taze fasulye neden 80-100 liraya satılıyor?
Türkiye taze fasulye üretiminde ilk 4’te
En çok konuşulan taze fasulyeye bakalım. Türkiye, taze fasulye üretiminde Çin ve Endonezya’dan sonra 3.sırada. Bazı yıllar Hindistan ile yarışıyor. Hindistan 3. olduğunda Türkiye 4. sırada yer alıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre 2019 yılı itibariyle Çin’in üretimi 17,8 milyon ton. Endonezya 888 bin ton, Hindistan 642 bin ton, Türkiye 596 bin ton Fransa 337 bin ton, Tayland 299 bin ton üretim yaptı. Rakamlardan da görüleceği gibi taze fasulyenin büyük bölümü Asya’da üretiliyor.
Fasulye üretimi 9 yılda 130 bin ton azaldı
Taze fasulye üretimi Türkiye’nin her yerinde yapılıyor. Hem örtü altında yani serada üretiliyor hem de açık alanda. Üretimin büyük bölüm, açık alanda, tarlada üretiliyor. Öne çıkan iller ise Bursa, Antalya, İzmir, Tokat, Mersin, Samsun, Burdur ve Afyon.
Tarım ve Orman Bakanlığı ile Türkiye İstatistik Kurumu verilerine bakıldığında Türkiye’nin taze fasulye üretimi son 9 yılda 130 bin tonun üzerinde azaldı. Bundan 10 yıl önce 2013 yılında Türkiye’nin taze fasulye üretimi 632 bin 301 bin tondu. Üretim 2015 yılında 640 bin 836 tona kadar çıktıktan sonra her yıl düşmeye başladı. 2021 yılında 510 bin 366 ton ile en düşük seviyeye indi. 2022’de 519 bin 713 ton olarak gerçekleşen üretim, Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2023 yılı ilk tahminine göre 510 bin 447 ton olacak.
Ancak bu tahminin Mayıs ayında yapıldığı dikkate alınırsa yaşanan olumsuz hava koşulları nedeniyle taze fasulye üretiminin gerçekte 500 bin tonun altında gerçekleşebileceği ifade ediliyor. Konuştuğumuz bütün üreticiler bu sene aşırı yağış nedeniyle kök hastalıkları ve aşırı sıcaktan dolayı oluşan zarar nedeniyle verimin çok düşük olmasından şikayetçi.
İhracat ve ithalat az
Türkiye’nin taze fasulye ihracatı ve ithalatı yüksek değil. İhracat son yıllarda ortalama 2 bin ton seviyesinde gerçekleşti. İhracatın en yüksek olduğu yıl 3 bin 500 ton ile 2014, ithalatın en yüksek olduğu yıl ise 3 bin 288 ton ile 2010 yılı oldu. İthalat şimdilerde 1000 tonun altında.
Fiyat artışının nedenleri?
Bu yıl için artan fiyatların en önemli nedenlerinden birisi, olumsuz hava şartlarına bağlı olarak üretimin azalması. Aşırı yağışlar ve aşırı sıcaklar bu yıl verimi olumsuz etkiledi ve yeterli ürün olmadığı için fiyatlar arttı diyerek işin içinden çıkamayız. Asıl önemli sorun son 10 yılda üretimin her yıl biraz daha azalması. Üretim 640 bin tondan 510 bin tona gerilerken hiçbir önlem alınmadı.
Üretici, taze fasulye ekiminden neden vazgeçiyor?
Bunun birçok nedeni var. En çok bilineni fasulye üretiminin zahmetli olması, üretim maliyetlerinin çok yükselmesi ve çiftçinin para kazanamaması. Bu birçok ürün için geçerli.
Taze fasulye üretimi binlerce dönüm, çok geniş alanlarda yapılmıyor. Daha çok aile tarımı, küçük aile çiftçiliği şeklinde yapılıyor. Bir çiftçinin deyimi ile çok ince iş. Büyük arazisi olan çiftçiler taze fasulye üretimi ile uğraşmaz. Küçük aile işletmeleri 3-5 dönüm alanda geçimlik tarım olarak yapılır.
Aile çiftçiliği azaldıkça fasulye üretimi de azaldı
Son yıllarda biraz da bilinçli olarak aile tarımı, aile çiftçiliği yok edildi. Küçük aile işletmeleri artık üretim yapamaz noktaya geldi. Maliyetler çok yüksek. Çiftçilik yapacak aile bireyleri yaşlandı. Fasulye ile uğraşacak gücü kalmadı. Devletin verdiği yaşlılık yardımı ve benzeri destekler çiftçiyi üretimden iyice uzaklaştırdı. Köyde hem çalıştıracak işçi yok hem de maliyeti yüksek. Bir işçi fasulye toplamak için günde 500 lira alıyor. Çalışan için bu para az, çalıştıran için yüksek.
Köyde yaşayanlar üretici olmaktan çıkıp tüketici oldu. Köylerde emekli nüfusun oranı artıyor. Şehirde emekli maaşı ile geçinemeyenler köye dönüyor. O maaşla köyde geçinebiliyor. Emekli olarak köye dönenler sadece kendi ihtiyacı kadar üretim yapıyor. Yani bir anlamda üretimi hobi olarak yapıyor. Tarımsal üretimle geçinmek zorunda olanlar ise artan maliyetler nedeniyle üretim yapmakta büyük zorluk yaşıyor. Bağ-Kur primini ödeyemediği için sistemin dışına çıkan yüzbinlerce çiftçi var. Bağ-Kur’lu çiftçi sayısı son 10 yılda 1 milyondan 477 bine düştü. Güvencesi olmayan çiftçinin çocukları ilerde emekli olurum umuduyla tarlayı, bağı, bahçeyi bırakıp otellerde, fabrikalarda asgari ücretle çalışmaya razı oluyor. “Üretme Tüket” politikası sonucunda birçok üründe üretim azalıyor. Aile çiftçiliği yok oluyor. Fiyatlar bu nedenle yükseliyor.
Üreticiyi gözümüz gibi korumalıyız
Yıllardır bu süreci yazılarımızda, katıldığımız televizyon programlarında, kitaplarımızda anlatmaya ve yetkilileri uyarmaya çalışıyoruz. Artan fiyatlarda en son suçlanacak kesim her şeye rağmen üretim yapan çiftçilerdir. Onları gözümüz gibi korumazsak yarın bugünden de kötü olacaktır. Sadece çiftçilerimizi değil, onların hakkını da korumak zorundayız.
Konuştuğum çiftçilerin büyük bölümü tarım ürünlerindeki fiyatların çok sık gündeme getirilmesinden yakınıyor. Diyorlar ki: “ Ev, araba, beyaz eşya, kira, okul, servis, ulaşım yani her şeyin fiyatı artıyor kimse itiraz etmiyor. Domatesin, patatesin, soğanın, fasulyenin fiyatı artınca herkes itiraz ediyor. Adam sigaraya verdiği paranın yarısı ile bir kilo domates alıyor. Sigaraya değil domatese itiraz ediyor.”
Çiftçilerin böyle düşünmelerinde elbette haklılık payı var. Ancak, gıda toplum olarak en önemli gider kalemimiz. Arabayı, evi almayabilir, çocuğunuzu özel okula göndermeyebilirsiniz. Ama gıda ürünlerini her gün almak tüketmek zorundasınız. Bu nedenle üreticiyi gözümüz gibi korumalıyız. Bizim yiyeceklerimizi ürettikleri için ayakta alkışlamalıyız.
Fırsatçılık denetimle önlenmeli
Fiyat gündeme gelince beraberinde mutlaka fırsatçılık ta gündeme gelmeli. Enflasyonist ortamı fırsat bilerek yüksek kar hırsı ile fiyatları anormal artıranlar da var. Devletin görevi denetim yaparak bu tür fırsatçılık yapanları cezalandırarak tüketiciyi korumaktır. Yıllardır “serbest piyasa” denilerek isteyen istediği fiyattan satış yapmasına göz yumuluyor. Üreticinin elinden alınan ürün 4-5 kat daha yüksek fiyata satılıyor. Üretici para kazanamadığı için şikayet ediyor, tüketici alamamaktan yakınıyor.
Özetle, Türkiye, tarımda sahip olduğu potansiyeli değerlendirmek yerine tarımı görmezden geliyor, geniş bir kesimin deyimi ile tarımı yok ediyor. Bu nedenle dünyada gıda enflasyonu en yüksek ülkelerden biri oldu. Her gün tarım ve gıda ürünlerinin fiyatları tartışılıyor. Fiyatların arkasındaki gerçekler yeterince analiz edilmediği için taraflar birbirini suçluyor. Maliyetler artarken çiftçiye verilen destekler yetersiz kalıyor. Aile çiftçiliği yok ediliyor. Bir kez daha uyaralım bu gidişle yarın bugünden daha iyi olmayacak.