Şimdilerde Name(isim-mektup)yazılmaz oldu.Yerini;mesajlar,küçük notlar aldı.Bizlerin çocukluk,gençlik yıllarında mektuplar yazılır ve klişe satırlar ile başlardı.
Kıymetli,Sevgili,Değerli diye başlanılan satırların devamında; Mektubuma başlamadan önce,üzerime düşen selamlarımı sunar,ellerinden öperim,orada havalar nasıl,tarla-takın,hayvan ve iklim,diğerleri selamlanır,konu-komşuya selam söylenilerek devam edilir ve bam teli olan havadis ve gereksinimler dillendirilirdi.Bir gözüm anacığım,diğer gözüm babacığım denilerek yada,yerini kadını,eşi,çocukları,ablası-bacısı,ağabeyi,kardeşi alırdı.İçten satırlar ve içten sızılar...
Bir dönem geldi;satırlar; Dost,kardeş,Yoldaş,Ülküdaşım,Selamın düşler-düşüncelerin odak noktasına düşürüldü.Orada bir dönem kaldı,topaç gibi döndü-durdu ve tekrarından yerini alan satırlar,başka bir anlatım,ifade ve özetlerin yerine geldi.Babalar-Anneler,kardeşler,eşler anlamakta zorlandılar.Satırlar,ideoloji ve şifrelerin çözümü içerisine dalmıştı.Gelen yanıtlar şurasını anlayamadık,çizilmiş,çözemedik ve ne demek istenilmiş(ti)lere odaklandı.
Hayat devam ediyor.Yaşam kendisini sert ve elenmesi zor yaşamın içinden geçirmeye devam ediyordu.Başlardaki saçlar aklaştı,sakallar değişti,ellerin heyecanı durdu,kan kendisini kontrol etmekte yavaşladı ve dün denilen yaşanılanlar anılarda bırakıldı ve “Ey gidi günler hey”e kaldı.Ve,o günden sonra da mektuplar göz uçlarından unutulmadan rafa kaldırıldı.İşte o zaman;”Öyle çok yoruldum ki,hayatı tanımaktan “diyen Ziya Özel ‘in şiirine düştü.Evet,yorulmuştuk.Dinlen denilir ama nasıl bilinmezdi...
Babama yazdığım her dönemin satırlarını hatırlarım ve hatırlardı. Merdivenleri ardı ardına çıktığımız zamanlar ve sofralarda ki her hareketimizin aşamasında,Of,pof seslerine yanıtım hazırdı;”Yavaş yavaş çık,arkandan kovalayanın mı var..?” ya da” Yavaş, çiğneyerek ye,önünden alanın mı var..?” dediğimde ,Onun da yanıtı hazır olurdu;”Ardımdan geliyorsun,o zaman anlarsın” olurdu.Ardından gelmiş ve yetişmiştim ama babam dinlenmek için hayatı çoktan tüketmiş,eskitmiş ve beni-bizleri terk etmişti.Yoruldum,of,pof sesleri beni sarmaya çoktan başladı ve ben ben olmaktan çıkmıştım...Ben,babamın yerini,çocuklarım da Dedelerini görmeye başlamış,torunum nasıl bakıyordu dünya ya acaba..?
Tüm düşünceler,hayat ve yaşanılmışlıklarım;Hata,üzüntü,yaşanmalıydı,yaşanılmasaydı,dün ve dünden kalan yanımla,mektubun son satırlarında yer alan yine selam ve sabahla geçmeye devam ediyor ve mektup kağıdının altına çizilen beş parmaklı el işaretiyle tamamlanırdı.El öpülmek için miydi,yoksa bir el sallama işimi halen çözmüş değilim...Dün İstanbul Veznecilerde düşen mektuplara selam olsun,O,satırlar ve son satırdaki el onların olsun.Başımız sağ olsun,Üzüntülerimiz yüreklerimize denk düşsün.Mekanları en değerli yaşam yolunda olsun...