Kolay değil bazen yaşamak. Kendini hiçbir yere yakıştıramadığın anlar olur bazen.

Yer yarılsa da içine girsem dedikleri cinslerden oluşan düşünceler kol gezer beyninin kıvrımlarında. İlahi hayat sen nelere kadirsin öyle. Neler yaptırıyorsun bize? İntihar demek! Yok olmak, ölmek demek. Evet, gözümün üstünde kaşım var demiyorum çoğu zaman, ne derim bilir misiniz kaşımın altında gözüm var.

Var evet. Ve bu varlıkların içinde ölmeyi düşünen birçok yazan gibi Beşir Fuad var. Bu Perşembe günü sizlere hayatı da kendi gibi “garip” (olasıdan değişik) olan Beşir Fuad’ı takdim etmek istiyorum.

Ve kendi intiharını anlatan aydın,

Beşir Fuad:

Beşir Fuad (1852-1887), Türk asker ve yazardır.
“Fatih Rüştiyesi, Halep Cizvit Mektebi, İstanbul Askeri İdadisi, Mektebi Harbiye'yi bitirerek Sultan Abdülaziz'in yaveri oldu. 76 ve 78 savaşlarına katıldı. 1884'de askerliği bıraktı, düşünce hayatına başladı.

Ceridei Havadis'in başyazılarını yazdı, Tercüman-ı Hakikat ve Saadet'de yazdı. Haver ve Güneş dergilerini çıkardı. Pozitivizm ve materyalizmi tanıttı, Batı yazarlarını çevirdi. İngilizce, Almanca ve Fransızca biliyordu.

Düşünce hayatına geçtikten sonra bilime ve felsefeye ilgi duymuş, gazetelerde bilimsel, felsefî ve askeri yazılar yayınlamıştır. Romantik Osmanlı şairlerini eleştirerek artık bilime ters düşen şiir yazma döneminin kapandığını savunmuş ve bu konuda Menemenlizade Tahir ile şiddetli bir tartışmaya girişmiştir. Namık Kemal'i dahi hafife alarak yazdığı yazıları nedeniyle Osmanlı basınında fazla destek bulamadıysa da Ahmet Mithat Efendi tarafından savunulmuştur. Kendi ifadesine göre annesi gibi sinir hastalığı sonucu ölmek istemediği için bileklerini keserek intihar etmiştir. Ancak ölüm sırasında hissedilenleri bilimsel bir gözlem olarak kaydetmeyi de amaçlamış, arkasında birkaç satırlık bir tasvir bırakmıştır. Bu metin ve intiharıyla ilgili mektupları Ahmet Mithat Efendi Beşir Fuad isimli eserinde yayınlamıştır. Cesedini kadavra olarak Tıbbiye'ye bağışladıysa da bu isteği yerine getirilmemiştir.”

“Beşir Fuad, (1852-6 Şubat 1887). Ailesi hakkında fazla bilgi yoktur. Bilinen en eski aile üyesi, baba tarafından akrabası olan Abdülhamid'in başmabeyncisi gürcü asıllı Hamdi Mahmud Paşa'dır. Babası Hurşit Paşa Adana'da mutasarrıflık yapmıştır. Annesi hakkındaki tek bilgi ise 1886 mart'ında "délire de persécution"dan (hezeyan-ı tazallümî) öldüğüdür. Maddi açıdan varlıklı bir ailesi olan Beşir Fuad öğrenimine Fatih Rüştiyesi'nde başlar. Ailesinin Suriye’ye geçmesiyle öğrenimini buradaki cizvit okulunda sürdürür. 1867-1870 yılları arasında İstanbul’da askeri idadîde okur. 1871'de girdiği mekteb-i harbiye'yi bitirince yaver olarak Abdülaziz'in sarayında görev yapmaya başlar. 1875-1876 sırp savaşlarına katılır. Yaverliği 1876 yılına kadar süren Beşir Fuad gönüllü olarak 1877-1878 Rus savaşı ve Girit isyanlarında da görev yapar. Beş yıl kadar Girit'te kalır. Bu süre zarfında almanca ve ingilizce öğrenir. İstanbul’a döner ve 1881-1884 yılları arasında kolağası olarak çeşitli görevlerle askerlik sahasında çalışmayı sürdürür. 1884 Beşir Fuad'ın yazı hayatında önemli bir tarihtir. Bilinen ilk yazısı 1883 tarihini taşımakla birlikte Beşir Fuad'ın asıl yoğun yazı hayatı 1884'te başlar; çeviri kitaplar yayımlar, çeşitli dergilerde fen konularında yazılar yazar ve iki dergi çıkarır. Bunların ilki karışık bir kadroyla kurulan ve daha dördüncü sayısında yazarlar arasındaki görüş farkları yüzünden kapanan hâver, diğeri daha uyumlu bir kadro ile fen ağırlıklı olarak yayımlanan güneş'tir. Ancak bu da 12. sayısında maddi sorunlar yüzünden kapatılır. Bu yoğun yazı hayatı yüzünden 1884'te askerlikten ayrılan Beşir Fuad aynı yıl ceride-i havadis gazetesinin başyazarı olur.

Gazetenin bir buçuk ay sonra bir ihbar yüzünden kapatılması üzerine dönemin önde gelen gazetelerinden tercüman-ı hakikat ve saadet'te yazmayı sürdürür. Beşir Fuad'ın 1883-1884 yılları arasındaki ilk yazıları çeviri ağırlıklıdır. zamanla telif yazıları öne geçmeye başlar. bu yazılar felsefe, fen, fizyoloji ve askerlik konularında yoğunlaşır. Dil, özellikle yabancı dillerin öğretimi de Beşir Fuad'ın çeviri kitap ve makalelerinde sık sık ele aldığı konulardandır. Bunun yanı sıra çok sevdiği tiyatro üzerine değerlendirme yazıları da kaleme alır. 1885'te Victor Hugo’nun yayımlanmasıyla girdiği polemiklerde dönemin çeşitli edebiyat meselelerini, iki yıl sonra çıkan Voltaire biyografisinde ise daha ziyade dinî ve felsefî konuları tartışan Beşir Fuad, intihar edeceği tarihe kadar yoğun bir yazı hayatının içindedir. basılmış on beş kitabı ve iki yüzden fazla makalesi olan Beşir Fuad'ın kitapları yayın tarihi sırasıyla şunlardır: iki bebek (victor bernard-eugène granger'den çeviri, bir perdelik komedi) 1884; binbaşıyı davet (k. f. mor'dan çeviri, bir perdelik komedi) 1884; birinci kat (james cobb'dan çeviri, iki perdelik komedi) 1884; bedreka-i fransevî (sarf kısmı, emile otto'dan çeviri) 1884; bedreka-i fransevî (nahiv kısmı, emile otto'dan çeviri) 1884; miftah-ı bedreka-i lisan-i fransevî 1885; cinayetin tesiri (emile zola'dan çeviri, roman) 1885; victor hugo 1885; almanca muallimi (emil otto'dan çeviri) 1886; ingilizce muallimi (emile otto'dan çeviri) 1886; usûl-i talim (emile otto'dan çeviri) 1886; beşer 1. kısım 1886; voltaire 1887; intikad (muallim naci ile) 1887; mektûbât (fazlı necib ile) 1889; miftah-ı usûl-i talim, 1304. (kaynak: orhan okay, ilk türk pozitivist ve natüralisti beşir fuad, istanbul 1969). Bütün yazıları Yky'den çıktı.

Bileklerini kesip kanıyla intihar mektubu yazdı:

NEDEN BÖYLESİ BİR İNTİHAR

Beşir Fuad intihara ölümünden iki yıl önce karar verdiğini yazar. Bu çok sevdiği oğlu Namık Kemal’in 2 yaşın eşiğinde ölümüne denk gelmektedir. Yine intiharından tam bir yıl önce çok sevdiği annesini de kaybeder. Bu da onun yaşama dayanma duygusuna ağır bir darbe vurur. Bunların üzerine iki kadınla olan fırtınalı ilişkisi de eklenince dayanmakta zorlanır.

Peki neden tabanca veya ilaçla değil de, bileklerine morfin sıkıp damarlarını keserek üstelik ölümünü satır satır yazarak vahşi bir intiharı seçer?
Bunun nedenini de kendi anlatır. Tabanca, bıçak vs. intiharı kolaydır. Bir anlık işlerdir. Geri dönüşü yoktur. Oysa “azimli insan” göre göre ve intiharın zevkini çıkararak intihar eder. Nitekim intihar mektubunda da kendisinin bu “azmi” gösterdiğini vurgular. İlime olan bağlılığını ölürken de kanıtlar ve cesedinin araştırma için o sırada üzerinde çalışacak ceset bulamayan Tıbbiye’ye bağışlanmasını ister. Ancak bu isteği yerine getirilmez ve cesedi gömülür.

Damarlarından kanlar akarken yazdığı o mürekkep ve kan karışımı ünlü ve dehşetengiz metninde ise şöyle der:

“Suret-i Varaka,

Ameliyatımı icra ettim, hiçbir ağrı duymadım. Kan aktıkça biraz sızlıyor. Kanım akarken baldızım aşağıya indi. Yazı yazıyorum, kapıyı kapadım diyerek geriye savdım. Bereket versin içeri girmedi. Bundan tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye başladı...”
Beşir Fuad hakkında Enis Batur 1981’de “Beşir Fuad yanlış kardeşim benim” dizesiyle biten bir şiir yazar. Ahmet Oktay ise 1996’da Enis Batur’a cevaben bir Beşir Fuad şiiri yazacaktır. Bu şiir ise “Beşir Fuad! Kardeşim benim” dizesiyle bitecektir.

Hezeyan-ı Tazallüm:


Aklını kaçırma, delirme de denilebilir.
Hezeyan ne demek?

1. Saçma sapan konuşma, saçmalama.
2. Sayıklama.
3. Sabuklama
Tazallüm ne demek:
1.Sızlanma, yanıp yıkılma, ağlaşma, yakınma
 
Dumanı üstünde / yeni çıkanlar:

Galiz Kahraman, İhsan Oktay Anar, İletişim Yayınları, 182 sf.

“Yigirmi dört ayar namussuz; Galîz Kahraman, romanın adının hakkını veren kahramanı İdris Âmil Efendi'nin çocukluğundan gençliğine uzanan zaman diliminde başından geçen olaylar silsilesinden meydana geliyor. Ama bu olaylar her roman kahramanının başına gel(e)mez ya da bir roman kahramanı, başkalarına bunca çile çektir(e)mez. Bu bağlamda, "galîz" kelimesinin sözlük anlamını tam anlamıyla karşılayan bir karakter olarak çizilmiş İdris Âmil Efendi ve "antikahraman" denen kişi her kimse İdris Âmil Efendi'den öğreneceği çok şey var. İdris Âmil, değme "antikahraman"a taş çıkartacak -adı üstünde- türlü galîzlikle donatılmış yaratıcısı İhsan Oktay Anar tarafından.