Çocuk olupta kim sevmez?
Ben severdim.Masal,hikaye ,öykü,anı okumayı ve denemeler adı altında karakalem çalmayı.
Zaman dili eski değil .Yaşanmış bir anılar demeti.Bizde sizin için seçtik işte bir tanesini.
Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde,develer tellal ,pireler berber iken ,sen ananın beşiğini sallayıp uyutmaya çalışırken bende babamın mamasına su kaynatırdım.İşte öyle bir zamanda Yakacık diyebilinen bir yer varmış,bu yerde Hatipin Mehmet ismiyle bir manifaturacı vede onun kara Şaban isminde bir oğlu varmış,birde bunların arkadaşı olan bakkal Hatiplerden Mustafa,ayni yerden Homostos künyesine kayıtlı Cincioğlu İlyas isimli hamarat,her işin ustası ama ceviz tahtasından işlemeli ,birinci sınıf gelin ceyiz sandığı ve asker bavulu yapımcısı bakkalcı başı İlyas varmış.
Bu arkadaşlar nereye gitseler birlikte,ne yapsalar beraber yaparlarmış.Yaz mevsimi gelince yaz pazarı,kır pazarı olarak tabir edilen yayla pazarına giderler,mevsimine görede iş tutarlarmış.Yine bahar gelmiş,yayla pazarında iş yeri açmışlar,her hafta çarşamba günü yaptıkları Yakacık pazarından sonra ya akşam üzeri yaylaya gitmek için yola çıkarlarmış yada perşembe günü sabahın erinde yaylaya giderlermiş.Yine öyle bir hafta olan Çarşamba akşamı haberleşiyorlar,Mehmet,Mustafa,şaban sabah erkenden yola çıkacaklar,akşamdan Homostosa gitmiş olan İlyası da alarak yaylaya gitmek için sözleşirler.İlyas arkadaşlarının gelim saatini beklemeden evdekilere ;bunlar gelecek ben Guluncak yazısına kadar yavaş yavaş giderim orada sabah namazımı kılar beklerim ,onlara böyle söyleyin der.At’ına atlar guluncak yazısına varır,abdesi hazır olduğundan kıblesine yönelir ,sabah namazı için niyetlenir ve durur.Bir rekatını kılıp ayaga kalktığında arkadaşları gelmiş olur ve atlarından aşağıya inerek,namazda ki ,İlyas’ın yanında gelirler ve Kara Şaban;Ulan ,puç hani bizi ev yanında bekleyecekdin diyerek,tüm gücüyle namaza durmuş olan İlyas’a sağ,sol derken bir kaç tokat patlatır ve Hatip Mehmet kıçına tekmeyi yerleştirir,Mustafa ise kaldırdığı gibi kıblenin tersine yön verdirler ve atlarına atladıkları gibi de “deh “diyerek atlarını kamçılarlar.Şaban,Mustafa,Mehmet ard arda atlarını tekmelerken ,İlyas namazını selamlamış,duasını etmiş ve yanıı başında bağlı olan at’ını çözerek yakınında bulunan bir tarlanın kenarındaki uzun bir ağaçtan sopayı kırar ve kendisinin gücüne göre biçim verir.At’ına “deh “der ve kendisinin at’ının diğerlerinden bakımlı,hızlı olduğunu bildiğinden kısa bir sürede onları yakalar.At’larının üzerinde her birisi deh söylemiyle hareket ederken,İlyas atına ayni komutu verir ve yakaladığı ,Mustafa,Mehmet,şaban isimli arkadaşlarına tüm gücüyle elindeki odun sopasıyla vurur,her birisi yedikleri sopaların acısıyla kıvranır ve atlarını sürmeye devam ederler ama İlyas yaklaşık 5 km. mesafedeki yayla pazarına varıncaya kadar onlara çalar.
Hiç birisi bu durumdan alınmamışlar ve o günü yine her hafta taptırdıkları gibi,kuzu etli tava yemeğine,yayla peynirine,bal’ına ve sohbetine vermeyi bilmişlerdir.Nerede o eski dostluklar dedirtecek biçimiyle de bu günün yaşayanlarına “ah....ah...” vermişler,mirası zamana yaymışlar.Nerede o zamanlar,dostluklar,arkadaşlıklar...