Hani derler ya insan sevdi mi gözü bir şey görmez diye; işte o misaldim ben böyle aşklı günlerde…
Hatta hayatta yapmam dediğim ne kadar cins olay varsa, hepsinin üstesinden başarıyla geldim. Bir başkası bana abuk subuk bir filmi, “ben bu filmi izledim” dese ona güler ve ben katiyen izlemezdim. Üstelik sinema salonunda. Akıllara zarar. Normal şartlar altında, izlediğimiz o ilk sinema filmi “Ağır Abi” nin çıkışından sonra birbirimizi hiç aramamalıydık. Hatta uzun bir süre aynı sinemada film izlememeliydik. İnsan bile bile lades der mi? Benle sinemaya gitmek bir eziyettir zaten. Üstüne üstlük filmi de bana seçtirirsen asrın hatasını yaparsın karizmatik ve genç adam.
-Bana seç demeyecektin oğlum(!) sen! (Bittin J )
Tam bir sinema özürlüsü olan ben’e film seçtirilirse, işte böyle Ağır Abi’yi izletirim. Ama itiraf edeceğim bir nokta var; çaktırmadan çok güldüm.(Tek başına ve arkadaşlarla izlenecek komedi filmi. Sevgiliyle değil.)
Sinema çıkışları klasikleşen bir şeyler içme istekleri de vardır bir de. Kim çıkardıysa bu icadı. Eh adet yerini bulsun diye oturduk bir kafeye. Az önceki kıroluğum gitmiş, yerine hanım hanımcık moda girmiş ben; “ben filtre kahve içerim1 demez miyim? E yani geçirdiğimiz o olaydan sonra toparlanmam için gerekli en sert içecek buydu önümdeki menümde yer alan.
O günden sonra yaklaşık iki ay boyunca sinema mevzuundan hiç bahsetmedik. Hatta bırakın sinemanın önünden geçmeyi, iki sokak arkasından yürümeyi tercih ederdim. –“Neden?” diye sorunca da; “ben kalabalıklardan hoşlanmıyorum”la yetinirdim. Ta ki başrolünü Tolga Çevik’in oynadığı “Kimsin Sen” adlı film vizyona girene kadar. Hiç şaşırmayın bunu da ben seçtim. Ve o günden sonra film seçmemeye karar verdim. Tabi film çıkışı filtre kahvenin ardından geçen süreyi sayamadım. Ama bu karizma genç adamla bir daha sinemaya gitmedim. Affet beni. L
Aşk işte!
Bütün saçmalıklara göz yumuyor. Size soruyorum; arada bir sevgi olmasa kim katlanır benim saçmalamalarıma? Valla ne yalan söyleyeyim ben bile ben’le bir yere gitmem.
Ortak yönümüz var mı? Şüphem çok! Ben kitap okumayı severim, o film izlemeyi. Ben sakin bir yerde oturmayı severim, ona her yer Trabzon misali kanatlanıp uçacak. Sonra ben mesajlaşırken genelde uyuya kalırım o bana gık’ını çıkarmaz, o bir kere uyuya kalsa dünyayı dar ederim. Bilirim kendimi. Bir de beni bekletmesin. Genelde buluşma yerlerine en az on beş dakika erken giderim. O da erken gelsin canım işi ne? Beş dakika geç kalsa kıyamet kopar. Benim onunla geçireceğim her saniyem altından aha değerli. Bunu bil karizma genç adam! J
Sonra bana çiçek almasın. Alerjim var çünkü. Ciddiyim bu konuda gerçekten çiçeklere alerjim var. Ama hani arada sırada böyle çantadan çıkan beyaz gülleri var onun. Hiç beklemediğim anda birden hooop avcumun içinde… Bu güller hep olmalı, koklayamasam da. Kuruturum ben de en kalın kitabımın arasında…
Gül demişken bana aldığı ilk gülü kurutamamıştım. Acemilik işte çürüdü zavallım. Hatta böceklendi falan. Ben de boşboğazlık edip söyledim çürüttüm deyiverdim. İkinci gülü verirken sıkı sıkı tembihledi beni. Annem gibi;
-Bak bunu da çürütme emi! (Söz birtanem.)
Sonra hiç çürütmedim güllerimi. Koyduğum kitaplarımın arasından her gece çıkarıp öperim sararmış taç yapraklarını… Usulca koyarım sayfaların arasına, yatağımın karşısındaki kitaplığımda, gülümser bana… Özlemle… Aşkla…
Sonraları…
Sahiplenme duygusu çöreklenmişti içime. Zaman ilerledikçe aşk, sevgi gitgide büyürken, içimdeki haylaz çocuk endişeler doğurmaya başlamıştı. Ya başkası onu benden çalarsa?
Aman tanrım buna katlanamazdım. Bu karizma genç adamdan önce ne yapmışım ben? Kellemi önüme alıp düşünmekler çalmıştı kapımı. Uykular kaçmış, yorgun düşen beden, zayıflayarak bitap düşüyordu günden güne. Ve bana sebep soran herkese, okul, iş, kurs, makaleler vb. diye bahaneler üretiyordum. Aslında başarıyordum da. Benden güzel tiyatro oyuncusu olurmuş.
İşte onsuz bir dakika düşünemezken, bir başka biriyle onu düşünmek… Tam anlamıyla bilmem kaçıncı defa çıkaracağım dünya savaşlarından biri olurdu.
Ve gözlerim sığmıyordu yüzüme…
Baktığım her yerde benim için atan bir kalbin olduğunu bilmek kadar huzur verici ne olabilirdi ki? Gözümden bir damla süzülen aşı silerken, “öldürme beni” diyen dillere kurban olunmaz mı?
Hayal kurmak çok güzel ve para ödemiyorsunuz. Zaten genelde bedava olan şeyler güzel değil midir? Uyumak, arkadaşlık, sarılmak, gülmek, kahkaha atmak, hayal etmek, aşk… Aşk!
Ah aşk!
Sen yok musun sen! Ne güzel bir şeysin. Bir insanın yaşama sebebi oluyorsun. Güldürüyor ağlatıyorsun. Seviyor sevdiriyorsun. Bekletiyor özletiyorsun…
E daha ne olsun? Ne mi olsun?
Aşk olsun!
AŞK OLSUN! J
CANAN YÜCEL