Geçenlerde Babalar Günü kutlandı. Her Babalar Günü geldiğinde sünepeleşir,elim ayağım durur,etrafa muğlak muğlak bakarım.Daha henüz yolun başında yatılı lise ikinci sınıfta İken ders sırasında sınıfta bir nöbetçi öğretmen tarafından ders anlatan öğretmenle konuşup, müdür yardımcısının odasına çağırdıklarını acı acı anımsarım. Odada babamın ağır hasta olduğunu belirten müdür Yardımcısı (ışıklar içinde uyusun)Mehmet Tüfekçi hocam beni sakinleştirerek izin kağıdımı imzaladığını unutamam. Kuzenimle evimize gittiğimizde her kesin ağladığını,ortada garip birşeyler olduğunu anlamam geç olmadı.BABAMI KAYBETMİŞTİM.
*
Giresun’da hekim olarak birlikte çalıştığım Genel Cerrahi Uzmanı Abimiz Ufuk Erişen bugün beni özel olarak aradı.Çok güzel yazıların var okuyoruz, birazda paramedikal(Tip dışı) yazsana diye rica etti. Bende sağlık daha doğrusu siyasi sorunlar ve ülkemizin bulunduğu antidemokratik baskıcı iklim devam ettikçe başka alanlarda yazmak bana hep sorumluluktan kaçmak gibi gelir ve yazmak içimden gelmiyor Ufuk Abi dedim. Ama bu sefer seni kurmayayım,içimi dökeyim belki babam da duyar dedim. Tamam yazını ilk ben okuyacağım dedi.
*
Baba.
İçimden tuhaf bir şekilde bugün sana yazmak istedim.Ufuk abinin Telofonu da bunu hızlandırdı. Diğer zamanlar birkaç cümle ile geçiştirirken, bugün nedense biraz derinlik olsun dedim!..
Senden ayrılalı yarım asır geçmiş. Yani tam 50 sene oldu baba…Yıl 1972!
Sensiz hayatın yokuşlarında sırtlandığım yüklerimle bir başıma mücadelemle hep en iyi olmak, en iyiyi oldurmak istedim.
Kim bilir seni bu kadar erken kaybedişim belki de beni bu cefakâr, vefâkâr HEKİMLİK mesleğine itti.
Baba , yokluğunla yaşamak zorunda kaldığım yıllarda hiç kılavuzum yoktu. Yüreğimden başka!..
Kısa bir birlikteliğimiz olsa da, senden alacaklarımı almıştım oysa, bu yüzden ilkesiz bir duruşum olmadı hiç!..
Hep inandığım değerler uğruna savaş verdim yıllarca…
Bir şekilde durdum yani. Ama işte bu özel günlerde göz ucu buğulanmalarımla bakışlarımı kaçırırdım.Başka babaların yüzüne bakamazdım hiç. Haziran’ın bu üçüncü haftasında.
Ama zamanda da anlamsız geldiği, bu günlerin kapitalist düzenin bir aldatmacası olduğunu düşündüğüm anlarımda oldu. Bir gün babayı anmaya, hatırlamaya yeter miydi, hiç?
*
Ama insan yaş alınca daha da hüzünleşiyor, öyle sanıyorum…
Kimi yerlerde okuduğum söz ve yazılarda bir cümle geçiyordu, gözümün önünden tanıdık, aşina ‘’ GÖLGESİ YETER’’ diye
Gölgenin olmadığı sararmış bir fotondan başka, sana sevgimden başka yalnızım baba. Baban giderse öpülecek elin gider demişlerdi…Kendi elimi öpmek zorunda kaldım çocukluğumdan bu yana. Birlikte birazcık zaman geçirebilseydik. Kalsan daha mutlu belki de güçlü olurdum buna...
İnsanlara , diğer canlılara kıyımsızlığım hep bundandır baba! En çok da ezilenlere...
Senin ve tüm dostlarımın ''BABALAR GÜNÜNÜ'' sevgiyle saygıyla yâd ediyor, babası hayatta olanların gününü kutluyorum.
Bir kez daha efkârlandım bu sabah, Baba… Işıklar da yat.Huzur içinde uyu!..
*
Senin çok sevdiğin,evimizdeki radyoda dinlediğin Nurettin Akyürek Ustamızın güzel bir Sivas-Zara türküsü ile bitireyim seninle sohbetimi.Bu türküyü her dinlediğinde eşlik eder,gözlerinden yaş gelirdi.Ülkemizin hallerine üzülürdün..
Yüce Dağ Başında Yanar Bir Işık
Düşmüşüm Derdine Olmuşum Aşık
Ağ Buğday Benizli Zülfü Dolaşık
Dividim Kalemim Yazarım
Böyle Bir Yavrunun Derdi Var Bende
Yar Bende Oy Bende
Aha Ben Gidiyom Sen Hemen Ağla
Yan Ağla Dön Ağla
Sevgilerimle..