“Görünen gerçek olsaydı bilime gerek kalmazdı.” Karl Marx

Her görüneni gerçek olarak algılarsak, gerçekleri açığa çıkarma görevini üstlenmiş bilim olur muydu?..

Daha önceki yazılarımın birinde belirttiğim gibi kötünün iyisi anlamında kullanılan “Kerhen” sözcüğü Arapça kökenli bir sözcük olup, Türk Dil Kurumuna göre eskimiş, tiksinerek, iğrenerek İstemeyerek, istemeye istemeye, gönülsüz olarak anlamlarına gelmektedir…

Kötünün iyisi kalıbı da aynı kerhen gibi zorunluluk karşısında elden başka bir seçenek kalmayınca seçilecek, iyi olabilme umudu olan durum…

Başka bir ifade ile “Kötünün iyisi” veya Arapça’dan Türkçeye geçen  “ehven-i şer”; Tercih edilmek için yeterince kötü olan iki seçenekten daha iyisine verilen adlandırma da diyebiliriz…

“Sokrates'e göre yaşamın amacı ve herkesin yaşam boyunca peşinden koştuğu en yüksek iyi şey mutluluktur. Mutluluğa erişmenin yolu ise bilgidir. Bu bilgi insana ve yaşama ilişkindir. Doğru bilgi insanı doğru eylemlerde bulunmaya götürür…”

Yukarıda da alıntıladığım gibi yıllar önce Sokrates herkesin yaşam boyu koştuğu en yüksek iyi şeyin mutluluk olduğunu anlatmış…

Gerçekten öyle mi?

Kötünün iyisini seçerek mi mutlu olabiliriz?..

Niçin çoğumuz mutlu olamıyoruz?..

Yoksa suların başını devler mi tutmuş?..

Her şeyi kötünün iyisi olarak mı yapıyoruz?..

Acaba bu bizim alışkın olduğumuz kültürden mi kaynaklanıyor?..

Alışkanlıklarımız yüzünden, hem kendi kültürümüze hem de başka kültürlere yaklaşımımız kötünün iyisi şeklinde mi oluyor?…

Eğer böyle oluyorsa hatalıdır diyebilir miyiz?..

Hatalı yaklaşımlarımız kültürleri anlamamızı, doğru tercih yapmamızı engelliyor mu?..

Bu hatalı davranışlarımız yanlış veya eksik bilgilere dayanan, hatta sıklıkla bir bilgiye değil, bize öğretilmiş duygulara dayanan yergi veya övgülerdir diyebilir miyiz?…

Sorular sorular. Bitmeyen soru ve çelişkilerimiz…

Doğduğumdan beri ülkemizde “Kronik Ana Muhalefet Partisini” seven ve destekleyenlerin ağzından bakın ne çıkmış?…

Desteklenecek başka parti mi var? Ne yapalım “Kötünün İyisi” sözcükleri dökülmüş…

Kronik Ana Muhalefet Partimizin bundan önceki sayın  lideri, 2014 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde; tıpış tıpış Ekmeleddin İhsanoğluna oy vereceksiniz demişti. Bayağı  kızmış ve bozulmuştuk. Kötünün iyisi demiş avunmuştuk…

Bizler de yine kötünün iyisi deyip, sinirlensek de; 10 Ağustos 2014 de  yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde tıpış tıpış İhsanoğlu’na oy vermiştik…

Yine Kronik Ana Muhalefet partimizin yeni liderinin normalleşmesini, yumuşamasını, olmayan mecliste erken seçim tarihini Kasım 2025 olarak  önermesini, “Türkiye rüşvet verecek bir ülke değil” demesini yine ne yapalım oy vereceğimiz başka bir parti mi var, kötünün iyisi diye onaylayacak mıyız? Onaylamasak başka bir çözümümüz var mı?…

Kötünün iyisi dediğimiz Kronik Ana Muhalefet Partimizin akıbetini çoğumuz az çok  tahmin etsek de, yine tavrımız aynı mı olacak?…

Yine çoğumuz da  kronik Ana Muhalefet Partimizin  muhalefet görevini terketmeyecek  endişesi var gibi.  Umarım ben  yanılmış olayım…

Bizim gibi Kapitalizm’i yeterince gelişmemiş, dışa bağımlı ve taşeronlaşmış gerici yapılanmada, sosyal demokrat parti olma sevdasındaki sevdiğimiz partimiz doğal olarak sermayeden yanadır. Üst akıl dediğimiz dışa bağımlı bu sermaye sınıfı; izin vermediği sürece iktidara gelmesi çok zordur. Gelse de kısa süreli ve tamirat görevini üstlenip asla muktedir olamaz…

Sayın İmamoğlu’na siyaset yasağı konup, sayın Mansuroğlu devreye sokulacak gibi duruyor…

Sayın  Mansuroğlu’nun Sosyalistlerin  ve Kürtlerin oylarını almasının zor olduğunu hesaba katarsak, yine aynı yönetime ve liderini yönetimde görmemiz olasıdır. İleride uygun şartlar oluşur ve ödünler verilirse İmamoğlu’na görev verilebilir. Bu da yarım yamalak bir görev olur. Umarım düşüncelerimde yanılırım…

Maalesef bende bazı  kararlarımda olduğu gibi, oy vermede de “kötünün iyisini” tercih ettim…

Yerel ve Genel Seçimler olarak oy attığım seçim sayısı tahminen 20’den fazladır…

Bir çok arkadaşımın da kötünün iyisine oy verme davranışını gösterdiğini biliyorum…

Seçim sonuçlarını her öğrendiğimiz de, maalesef ve nasıl olur da “Kötünün İyisine  Oy Vermek Zorunda Kaldığımıza” hep beraber hayıflanırız…

Halbuki bir çok önemli kararlarımızda; hatta iş ve meslek seçiminde bile kötünün iyisini seçmek zorunda kaldığımızı söyleyebilirim…

Kötünün iyisini değil; gerçekten iyi olanı, yani emekten, ezilenden yana olup, insan hakları ve gerçek demokrasiden yana olanı, güzeli  tercih etmemiz gerekirken, kötünün iyisini neden seçeriz?..

Derdimizi aslında denize anlatsak daha mı iyi olur?..

Gelin sözlerimizi Aşık Veysel ustamızla bitirelim…

“Derdin varsa git denize anlat. Kedilere, bulutlara anlat. Pencere pervazında çiçeklere anlat. İnsana dert anlatılır mı hiç?”..

Sevgilerimle…

Dr. Mustafa Torun