Bu yazıya (1) diye başlamamın sebebi 2012 Cumhuriyet Bayramı kutlamaları, çok çeşitli nedenlerle tarihe geçmiştir. Bu nedenle ben de yaşadıklarımı ve görüşlerimi birkaç bölümde sizlerle paylaşmayı düşündüğüm için yazımı numaralandırma gereği duydum Gelelim ilkyazımıza, Eğer Sayın Başbakan, İçişleri bakanı ve de nihayet Ankara Valisi ardı ardına, 32 legal kuruluşun ortaklaşa organize etmeyi düşündükleri Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını yasaklamasalardı.
İnanın benim gibi onbinler kendi kentlerinde düzenlenen etkinliklere katılır, Ankara'ya gitmezdi. Bu saptamamı Ankara'da konuştuğum birçok insanla konuşmamda da gördüm. AKP süratle ANAP'ın son yıllarına koşuyor. Nasıl mı? ANAP'ta kurulurken ne demişti. ' Biz dört eğilimin temsilcisiyiz Partimizde her görüş kendisini ifade edebilecek' Zaman içinde önce yanılan(AKP'yi destekleyenler gibi) solcular ardındansa kendisini ifade edemeyenler ayrıldı. Turgut Özal'da Cumhurbaşkanı olunca, ANAP'ta kapandı. Gitti. Sayın Başbakan, Hipodromda toplananları millet olarak tanımlıyor. Bu da bana Cumhuriyetin ilk yıllarında bir İstanbul valisinin 'Halk plajlara akın etti, millete yer kalmadı'mealinde ki söylemini anımsattı. İktidar ve muktedir olmak Sayın Başbakanı halktan uzaklaştırdı. Sayın Başbakan yandaşlarının dışındakileri illegal terörist ilan etmeye başladı. Bir dönemde Süleyman Demirel, kendisine muhalif olanları Vatan hainliği ile suçlardı. Bu suçlamalar panik ve iktidardan uzaklaşma işaretleridir.
Sayın Başbakan, barikatların kalkmasını ben istemedim. Polis şefleri hata yapmıştır. Diyor. Gözümüzün önünde çocuklara bile biber gazı sıkıldı. Acaba Sayın Başbakan bu şiddetin sürmesinden yana mı idi?? Özellikle Ankaralılar, o kadar engellemelere karşın gerçek bir Cumhuriyet bayramına gelir gibi çoluğu çocuğu ile ve de bayramlık elbiseler ile gelmişlerdi. Bu ben de insanlarımızın laik cumhuriyeti ne kadar işselleştirdiğini görmemi sağladı. Diğer yazılarımda TGB'(Türkiye Gençlik Birliği) li gençlere yine değineceğim ama burada da söz etmemek sanırım büyük haksızlık olur. İnsanları umutlandıran, sevindiren pırıl pırıl bir topluluk. Katılımcılar o kadar kararlı idiler ki, önde biber gazları bombalar, tazyikli sular kimse kaçmıyor. Topluluk dağılmıyor. Gerilerde davullar çalıyor. İnsanlar halaylarını çekiyorlar. Cankurtaranlar geçiyor. Ama kimse yerinden kımıldamıyor. İnsanlara bakıyorum. Gençler işin keyfini çıkarıyor. Şakalar yapıyorlar. Oyunlar oynuyorlar. Arada birde'Atatürk'ün Askerleriyiz-Tayyip baksana kaç kişiyiz saysana' sloganları atıyorlar.
Bir de olayın polis cephesi var. Polisler şaşkın, polis şefleri ellerinde Türk bayrakları ve Atatürk posterlerinden başka bir şey olmayan genç, yaşlı çocuk kalabalığa ne yapacağını da şaşırdı. Çoğu polis Güney-Doğu'da görev yaptıkları için zor durumda kaldılar. Bu arada Türk bayrakları, çocuklar ve kadınlar yerlerde, olması gereken oldu ve daha kötü şeyler olmadan barikatlar kalktı da Türkiye Dünya'ya daha fazla rezil olmadı. Barikatların kalktığı haberi alana yayılınca on binler büyük bir coşku içinde güle oynaya Anıt Kabir'e kadar hiçbir olaya neden olmadan yürüdüler. Şimdi geriye dönüp bakınca bu ülke insanları bu kadar baskıya karşı mutlaka tepki veriyor. Ülkemizi yönetenler Mustafa Kemal'in ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK BENİM KAREKTERİMDİR' Dediğini unutmamalıdırlar. 31.10.2012