Hatırlayalım, Erdoğan 2014’de cumhurbaşkanı seçildikten sonra anayasal yetkilerinin ötesine geçmeye, anayasayı yok saymaya başladı. 2015 seçimlerinden sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Erdoğan’a dair söylediği ne varsa ‘unuttu’ ve ‘’Erdoğan anayasaya uymuyorsa, anayasayı Erdoğan’a uyduralım’’ minvalinde bir çıkışla CBHS (Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi) adıyla ‘’Türk tipi başkanlık’’ rejimi 16 Nisan 2017 referandumda ‘’mühürsüz oyların geçerli’’ sayılmasıyla bugünkü ucube rejim inşa edildi.

İlk yapılacak seçimde yetki kanunu çıkarıldı. CHP 60 gün içinde inceledi Özgür Özel’in ifadesiyle tuğla gibi başvuru yaptı. CHP’nin 60 günde iddia ettiği aykırılıkları AYM 6 yılda inceledi.

AYM’nin 6 yıl sonra verdiği karar, belediyelerin cumhurbaşkanlığı kararıyla kurulmasından, Adalet Bakanı’n HSK’da görev almasına, TRT’ye taşınmazların devredilmesine, özel şirket kurmasına, Merkez Bankası Başkanı’nın atanması düzenlemesini (görev süresi dolmadan değiştirilmesi) iptal etti. Huzur hakkı, ek gösterge, Yargıtay’ın yapısı, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın mülklerinin devri, TRT’ye arsa tahsisi, BTK’nın yapısı, Bakan müşavirlerinin atanması, HSK’nın yapısına dayanak teşkil eden tüm düzenlemeler, ne kadar kurum varsa Ekonomik Sosyal Konsey dahil, RTÜK Genel Müdürü’nün maaşı dahil, RTÜK’ün şirket kurmasına kadar devlette yaptıkları her şeyi iptal etti. 1 yıl da zaman verdi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in geçen hafta Salı Grup konuşmasında ‘’Dün akşam itibariyle Türkiye Cumhuriyeti’nin kolonları kesiktir, temeli kumdandır, devleti sakatlamışlardır. AK Parti ile MHP’nin anayasa tanımazlığı buna sebeptir. Erdoğan yaptığınız her şeyi Anayasa Mahkemesi iptal etti. Meclis’te 1 sene içinde kanun olarak çıkmazsa devlet kolonsuz, kirişsiz kalacaktır. Anayasa istemek için önce mevcut anayasaya uymak gerekmektedir’’ dediği gibi.

Devletin kolonları kesildiği AYM kararıyla tescil edilmiş oldu. Buda demektir ki 16 Nisan 2017’den beri tek kişiye dayalı şahsım veya patrimonyal sultanizm yönetim anlayışı Anayasa ve hukuka bağlı kalmaksızın keyfi kararlarla ülkeyi yönetmiş. O halde bu hukuksuz kararlardan kaynaklı şahısların ve devletin gördüğü kayıp-zararlar ne olacak... Bunların hiç mi sorumluluğu olmayacak…

Mesela Merkez Bankası Başkanlarını görev süresi dolmadan ‘sözümüzü dinlemediği için’ keyfi görevden almanın sonucu ekonomik kayıpların bedelini sadece millet mi ödeyecek…

Devlet adına yetki kullananlar anayasa ve hukuku yok sayarsa yönetimindeki kitlelerden hukuka uygun davranmasını nasıl bekler. Kurallar sadece vatandaşları mı bağlamaktadır. Yönetenlerin uyması gereken anayasa ve hukuk yok mudur, yönetenler keyfine göre her türlü kararı alabilirler mi, yönetenlerin keyfi karar almalarını kısıtlayan anayasa ve hukuk kuralları yok mudur?

Onun için mi anayasa kendisine uydurulduğu, sayısız kez değiştirildiği halde hala yeni anayasa talepleri dile getirilmektedir.

Nasıl ki binaların kolonları kesildiğinde ayakta uzun süre duramazlarsa, devletin kolonları kesildiğinde devletlerin akıbeti de farklı değildir… gün geçmiyor ki Türkiye kuralsızlık, denetimsizlik, vurdumduymazlığın yol açtığı büyük acılar yaşamasın…

Son olarak 10 ili etkileyen, yıkımlara neden olan, yüz binlerce can kaybına yola açan depremde yıkılan çok sayıda binanın kolonlarının kesildiği iddia edildi. Gaziantep’te 12 katlı Emre Apartmanı’nın kolonlarının kesildiği iddiasıyla mahkemelik oldu.

Uzmanlar ‘’Kolonu kesilen her bina yıkılır diyemeyiz ancak dengesi tabi ki bozulacaktır. Bu işlem yapının profilini değiştiriyor’’ görüşünü dile getiriyor.

Anayasa’ya, hukuka uymadan keyfi kararlarla yönetilen ülkenin de ‘dengesi’ bozulmuştur. Keyfi alınan kararlar sonucu birçok şeyin ayarı bozulmuştur. Yeni sistemle birlikte yönetenler kendilerini ülkenin sahibi gibi görmeye başlamış, ülkeyi şahsi ‘şirketlerini’ yönetir gibi kuralsız, kaidesiz keyiflerine göre istedikleri gibi yönetmektedirler.

Türkiye’nin sorunu yeni anayasa değildir, Türkiye’nin sorunu seçilmiş olmayı tek başına yeterli sayarak her istediğini yapma hakkını kendinde gören çoğunlukçu iktidar anlayışına değil, anayasa ve hukukun kendisine çizdiği alan içinde kalarak kurallara uyan, demokrasiyi, katılımcılığı benimseyen yeni bir iktidara ihtiyacı vardır.