Türkiye olağanötesi günleri malum FETÖ zamanında çok yaşadı. Bu yapıyla uzun süre yol yürüyen iktidar o günlerin alışkanlığıyla 50’nin üzerindeki ilin nüfusundan fazla, İstanbul’un en büyük nüfusuna sahip Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’i Cumhuriyet Bayramının ertesinde sabaha karşı evinde gözaltına aldırdı; sürpriz olmayan bir kararla tutuklandı.

Savcılık iddianamesinden basına yansıyanlara göre 11 Ocak 2014’te Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekillerinden oluşan heyet, örgüt elebaşı Abdullah Öcalan ile İmralı’da yaptıkları görüşmede; bazı akademisyenlerin ‘Demokratik Özerklik Projesi’ne katkı sunmak istediklerini ilettikleri, Öcalan’ın kendilerine ‘’Bir isim söyleyebilir misiniz?’’ şeklindeki sorusuna heyet tarafından, ‘’Mersin Üniversitesi’nden Ahmet Özer var’’ şeklindeki cevap!

Ve o günlerde yapılan telefon trafiği, yakın zamanda başsağlığı dilediği Mehmet Kaya’nın kardeşinin ‘’silahlı terör örgütüne üye olmak’’ suçundan ceza aldığı ve başkaca iddialarla 7 ay önce aday olmasının önünde yasal bir engel yoktur denilen Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklandı. Kayyum haberleri şimdilik yalanlansa da; Kayyum atanma ihtimali oldukça yüksek! (Yazının mürekkebi kurumadan şafakla İstanbul Vali Yardımcısı Can Aksoy kayyum olarak atandı!)

Peki bütün bunlar ne anlama geliyor, esas büyük plan nedir esas ona bakmak gerekiyor. Bir kere başlayan adli süreç en adil kararını verir, adli yargı sürecini izleyelim denilecek adil bir yargıdan söz etmek ne yazık ki söz konusu değildir. Tarihi fırsat penceresi denilen süreçle ilgili bir tek cümle kurmayan, günlerdir suskun olan partili Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan AKP Grup konuşmasında ‘’Esenyurt sokaklarında terör kol geziyor’’ diyerek çoktan Ahmet Özer hakkında hükmünü vermiş.

Varsa eğer, Esenyurt’taki terörü önlemek hükümetin, İçişleri Bakanının görevi değil de, belediye başkanının göreviymiş gibi algı yaratılmak isteniyor! İddia edildiği gibi Esenyurt’ta terör kol geziyorsa; İçişleri Bakanı ne yapıyor, Esenyurt içişleri bakanının görev alanı içine girmiyor mu?

Bu yaşananların 1 Ekim’de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM’lilerin elini sıkmasıyla başlayıp, örgüt elebaşı Abdullah Öcalan ‘’umut hakkı’ndan yararlandırılsın, gelsin Meclis DEM grubunda konuşsun çıkışının hemen akabinde TUSAŞ terör saldırısından bağımsız olduğu düşünülemez.

Her ne kadar adı konmasa da yeni bir süreç başlatıldı. Başlatılan bu süreç yerel seçimlerden yenilgiyle çıkan cumhur ittifakının iktidarda kalma operasyonunun parçasıdır.

En ileri bir girişimle örgüt elebaşı Abdullah Öcalan Meclis’e gelsin diyen siyaset aklı, Öcalan’la yapılan 10 yıl önceki görüşmeden ‘suç’ çıkarıyorsa burada daha büyük bir plan var demektir. 40 bin kişinin katili Abdullah Öcalan Meclis’e gelsin konuşsun demek normal ama 10 yıl önce Öcalan’la görüşmede adının geçmesi veya kardeşi terörden ceza almış birisine başsağlığı dilemek suç saylıyor, görevden alınıyorsa burada başka bir projenin olmadığı düşünülemez.

Bu iş sadece Ahmet Özer’i görevden uzaklaştırıp, kayyum yoluyla Esenyurt belediyesini ele geçirmek de değildir. Ahmet Özer üzerinden CHP’yi terörle iltisaklı gösterip yıpratmak, CHP’nin tepki gücünü ölçmek ve daha da önemlisi Ekrem İmamoğlu’nun önünü kesme gayretidir, nasıl mı?

Ekrem İmamoğlu bir gün önce Cumhuriyet Bayram’ı kutlamaları etkinliğinde Yenikapı’da çok güçlü siyasi mesajlar verdi, bir kez daha iktidar cenahının yüreklerine korku saldığının ertesi günü bu olayın gerçekleşmesi sürpriz değildir. Zaten İmamoğlu’nun devam eden bir ‘ahmak davası’ var; ceza ha verildi ha verilecek noktada, benzer uygulama Ekrem İmamoğlu’na verilirse ne olur?

E öyleyse, Esenyurt işi hem Ahmet Özer üzerinden İmamoğlu’nu da yıpratmak hem de CHP ve kamuoyunun bu olayda göstereceği tepki, reaksiyon, izleyeceği tutumu görmek; İmamoğlu kararı öncesi toplumsal reaksiyonun ölçümüdür.

CHP ilk etapta gösterilecek en sert tepkiyi göstermiş, bütün milletvekillerini İstanbul’a çağırmış, MYK’sını İstanbul’da toplama kararı almıştır. CHP bu saatten sonra eylemsellik kararını tüm Türkiye’ye yaymalı, seçim startını şimdiden vermeli, gölge cumhurbaşkanlığı sürecini de ilan etmelidir.  

Muhalefet iktidarın araçsallaştırdığı yargı eliyle siyaseti dizayn etmesine izin vermemeli, topyekün sürece hep birlikte karşı koymalıdır. Dün yargı sopasıyla susturulmaya çalışılan muhalefet liderleri hakkındaki davalar bir bir geri çekiliyorsa, benzer davalar ihtiyaca göre her an her siyasetçi hakkında açılabilir demektir!

Örgüt elebaşı ile ihtiyaca göre istediği zaman her türlü ilişkiyi kuran, 40 bin kişinin katili Abdullah Öcalan ‘umut hakkı’ndan yararlansın, gelsin Meclis Dem Grubunda konuşsun diyen iktidarın kimseye terörle iltisaklı deme hakkı yoktur!