Hani dünyanın bin bir türlü hali var diyoruz ya; acaba insanların mı bin bir türlü hali var da biz suçu dünyaya yüklüyoruz.(?) İstediğimiz bir şey olmadığında “bu hep böyledir zaten”ler, “dünya hali”ler devreye girer. Bıkmak usanmak bilmeyiz suçlu aramaktan.
Dil söyler inanmak isteriz. Güvenmek isteriz. Koşulsuz şartsız hem de… Aksini düşünmekten kaçarız. Bu böyledir. Böyle kalacaktır. Kalmazsa dünyanın bin bir türlü hali var deyip unutmaya çalışırız. Unutmak zorunda kalırız.
Gerçekten dünyanın bin bir türlü hali var mı?
Bizde olduğu gibi dünyanın da ruh hali değişiyor mudur? Belki değişiyordur. Öğle saatlerinde güneş varken yağmur damlacıklarına ev sahipliği yapması bundan olabilir. Belki de kara kışın ortasında gün ışığının eğlencesine kendine kaptırması da bu ruh halinden kaynaklanıyordur.
Gerçekten dünyanın bin bir türlü hali var mı?
Efkârlanınca başında dumanlar oluyor sanki. Hani o kara bulutlar varya işte onlardan söz ediyorum. Arada dalga dalga oluyor açık renkli, bazen renklerin gri tonlarını barındıran bünyesinde kızgın, hırçın ve sitemkâr...
Aniden kızar, sinirlenir insan. Sudan sebeplerle kalp kırar. “O hep öyle canım takma kafana” diye teselli veririz. Aslında o hep öyle değildir. Sadece insanlarında dünyada olduğu gibi bin bir türlü hali var. Sözlerimiz kurduğumuz cümleler sığınacak liman aramaktan başka bir şey değildir.
Suçlu aramaktır. Kendimizi kenara çekip seyirci olma isteğidir.
Bin bir türlü halimize kulp kanat takıp haksızken haklı çıkma ihtimalini gözler önüne sermektir.
Yanlıştır.
Gerçekten dünyanın mı insanların mı bin bir türlü hali var?
Sanırım bu soru uzun zaman cevabını alamayacak. Ne demişler dünyanın bin bir türlü hali var!(?)
CANAN YÜCEL