Uzun ve serin bir yol… Ucu bucağı görünmüyor. Sadece sıra sıra sokak lambaları var. Başlangıcı nerede ya da bu yol nereye çıkar diye hiç düşünmedim. Birçok düşünceye ev sahipliği yapan zihnim bu gece yorgun ve bitap düştü.
Aklımı kurcalayan onlarca soru sanki yok olmuş da boş işlerin dolu insanı olup çıkıvermişim.
Kalabalık değil; iş yorgunluğunu atmak isteyen ya da spor yapmak amacıyla yürüyenlerin oluşturduğu bir veya grup halindeki insanların istikametinde ilerleyen bu yol, daha kim bilir nice insanlara arkadaşlık yapmıştır.
Umudu, umutsuzluğu, günün biriktirdiği sıkıntıları, yılların üst üste koyduğu sakin kalma ihtiyacını canlandıran, kömür kokusuna eklenmiş katran karası geceye sokak lambaları loş ışıklarını ince ince nakşederken uzak diyarlara yelken açıyorum.
Bu düşünce caddesinin çıkmaz sokağında adımlarım birbirine karışmıyor.
Sakin ve ağır ilerliyorum. Yoruluyorum.
Dinlenmek üzere birkaç dakika duraksıyorum.
Önümdeki insanlara bakıyorum. Yalnız bir insandan gittikçe kalabalıklaşan bir örüntü çıkıverdi karşıma.
Gözlerimi ovuşturuyorum. Hayır! Gözlerimde değil gözümün görebildiği kadar ileride hafif bir buğu var. Evlerden ve ışıklarından eser yok. Ama ben biliyorum ki o buğunun içinde az ve çok katlı onlarca ev var. Şimdilik yok. Yok, olmuşlar bu gece. Ateş böcekleri gibi…
Azıcık sis görünce yuvalarından çıkmazlar. Aralarında tek bir fark var. Benim gördüğüm şehrin hüznünü yansıtan buğu…
Bu gece şehrimde benim gibi hüzünlü. Bir yanım deniz, diğer bir yanım yeşilin her tonunun harmanlandığı uçsuz bucaksız kıyı şeridi.
Tekrar yürümeye başlıyorum. Bu defa denizin müziğine kulak vererek ilerliyorum. Dalga sesleriyle ruhum oynaşıyor.
Canan gibi. Can eli tutmuş gibi. Yalnızlığı saniyelik gelgitler ile unutuyorum. Unuttuğumu düşlüyorum. Düşlerimde koşuyorum, nefes nefese kalıyorum. Bu yolun sonuna varamıyorum.
Kendime geldiğimde yârim terk-i diyar eylemiş, ben ise ardından sendeleyerek namütenahi bir yolda, yalnızlığımın elinden tutup haylaz çocuklar gibi hayatıma devam ediyorum.
Yalnız kovboy denizim azarlıyor beni, gözümden bir damla yaş süzülüyor. Düşünüyorum. Ne kadar yalnız olabilirim? Ne kadar sevmiş olabilirim?
-Düşünce caddesi kadar…
Öylesine düşlüyorum ki hayatı, yitirdi gerçekliğini. Öylesine düşledim ki yaşamı uyanmaya vaktim kalmadı. Tek damla gözyaşımla ilerliyorum. Sonu gelmiyor bir türlü.
Bitiremiyorum seni. Bitmiyorsun içimdekiler gibi. Başlangıcın ve bitişin yok! Sen ışıklarını gecenin ayazına, ben yalnızlığı aklıma nakşediyorken; saat gecenin yarısını geçmiş, seher vaktine koşar adım yaklaşıyor. Yitirilmişlikleri eteğime topladığım taşlarla denize savuruyorum. Sen bitmiyorsun… Yeni bir gün ve ardından gelecek gecem için kırgınlık sayfamı kapatıyorum. Sen hala bitmiyorsun…
Rast gele iki ışığın arasından yeşilliklerin ardına saklanıyorum. Sen yine bitmiyor ve bitmediğin gibi beni kıskandırırcasına başın dimdik, uzayıp gidiyorsun. Düşünüyorum. Ne kadar hasretlik çekebilirim? Ne kadar sensiz olabilirim?
-Düşünce caddesi kadar…