Bir yandan fındık, diğer yanda gül..

Bir yanda, Karadeniz sahili, diğer yanda tek başına Isparta..

Bir yanda, Karadeniz ile dünya fındık üretiminin yüzde 75'ini karşıladığımız gerçeği, diğer yanda hemen hemen aynı oranda gülyağı ihtiyacını temin eden Akdeniz'in içinde kalan gül diyarı..

*

Fındığı da, gülü de yetiştiren üretici..

Ama gül eriticisi fındıkçıya göre bir kat daha fazla bahçesine gidiyor..

O zaman bir hesap yapalım mı? Ben diyeyim ki "Fındıkçı yılda 30 gün bahçesine gidiyor", siz söyleyin "60 gün." Bizim Özer  Akbaşlı da; "En az 150 gün gitmeli" dese de boşuna.. Bir kendisi, bir Mustafa Şahin, bir de birlikte oldukları 300-300 kişi o kadar..

Anlayacağınız, gül üreticisi biraz daha fazla bahçesine gidiyor, uğraş veriyor. Ama artık bunun yetmediğini görüyor. Çünkü, tıpkı fındıkta olduğu gibi gül üretimi de gül yağı ihtiyacını karşılamıyor.

Çözüm!

Çözümü Hacı Bektaş Veli'nin;

"Hararet hardadır, sacda değildir,

Keramet baştadır, taç da değildir,

Her ne arar isen kendin de ara,

Kudüs'te Mekke'de Hac'da değildir" uyarısında arayan üreticiler adına Gülbirlik Genel Müdürü Hasan Çelik'in çağrısına bakın:

"Alana değil, ürüne destek istiyoruz. Kilo başına üreticiyi desteklediğinizde, bu kez üretici dekardan 400 kilo alıyorsa, 500 kilo almanın yoluna bakacak. O bahçeyi daha verimli hale getirecek. Destek böyle verilirse, üretici bu işi daha çok sahiplenecektir."

*

Fazla söze gerek var mı, dostlar?

Bu söylem size fındığı hatırlatıyor mu?

Ya da, Gülbirlik Genel Müdürü gibi konuşan bir Fiskobirlik Genel Müdürü hatırlıyor musunuz? Ya da, bir Ziraat Odası başkanı.. Hatta, bazı ihracatçılar!..