İstikrar nedir? Sıkışan siyasetçinin dayanak ve korugan olarak kullandığı bir sığınaktır istikrar…
Kelimeye çok yönlü yüklemler yapılsa da; tam karşılığı ‘devamlılık ve denge’ olarak kabul görmektedir. Aslında fert ve toplumsal yaşamın her alanında kullanılabilir ve karşılık bulabilir…
Kabuller müspet yönde olduğu gibi, menfi yönde de olabilir. Ancak siyaset ve siyasetçi söyleminde müspet algısıyla kitlelere yönlendirildiğinden, siyaset alanında dayanak ve korunma elemanına dönüşmüştür…
İstikrarı ülkemizde aramaya kalktığımızda, ne yazık ki müspet doğrultuda devam ettiğimiz, devamlılık aradığımız söylenemez. Türkiye’de istikrar hep menfi yönde bir işleyiş göstermiş ve ülkemiz giderek irtifa kaybetmiştir…
Yetmiş yıla yaklaşan çok partili dönemimiz, siyasetçilerin söylediği gibi müspet yönde istikrar içinde geçmemiş ve geçmiyor...
İşin aslına bakılırsa, istikrar diye topluma sunulan gelişmelerin çoğu eksi doğrultuda ve geriye doğru bir akım içindedir.
Altmış yıldır yaşadığımız gibi:
Ulusal Kurtuluş Mücadelemiz ve Cumhuriyetimizin hareket noktası ve temel taşı olan ‘Bağımsızlık’ ilkesi gevşetilmiş, yer yer aşındırılmış ve kimi konularda da istikrarlı biçimde yok olma noktasına getirilmiştir.
Aydınlanma anlayışımız ve eğitim sistemimiz temelden değiştirilmiş ve ülkemiz Aydınlanma Devrimine istikrarlı bir karşı çıkış sergilenmiştir.
Demokratikleşme çabalarımız hep sabote edilmiş, kurulu düzen egemenlerinin Despotik anlayışlarının kurbanı edilmiştir.
Kalkınma anlayışımız işbirlikçi sermaye ve kasaba mütegallibesi anlayışıyla hep sabote edilmiş, sanayimiz yabancı patent acentesine dönüştürülmüştür.
İkili ve çoklu antlaşmalarla bağımsızlık anlayışımızdan ödünler erilmiş, iç işlerimiz dış müdahaleye açılmada süreklilik kazanmıştır.
Muhtıralar, darbeler siyasi ve yönetsel yapımızın asli unsuruna ve demokratik işleyişin ayaklarında Prangaya dönüşmüştür.
İşsizlik, toplumsal gelişmenin önündeki en büyük engel olarak durmaya devam etmektedir.
Kamu mallarının yabancılara ve yerli işbirlikçilere peşkeş çekilmesinde inkâr edilemez bir istikrar vardır.
İnsan hakları, yurttaşlık hakları, Devletin yurttaşlar karşısındaki sorumlulukları ve hukukun temel bulamayışı doğrultusunda rahatsızlık verici bir istikrar hüküm sürmektedir.
Terör konusunda da Dünya’da en istikrarlı ülkelerden bir konumundayız.
Altmış yıldır yurttaşlarımızın sağ siyasetin yalan ve palavra dolu sığ siyasetlerinden kurtuluş beklemesinde kahredici bir istikrar vardır.
Altmış yıldır sağ Partiler yönetimlerinde taraftarlık ve partizanlık istikrarı vardır.
Doğru kelimeler kimi ağızlarda yanlışa dönüşebiliyor. Siyasette ve Diplomaside kelimelerin bin kez tartılarak kullanılması gerekir. Ne yazık ki, Türk siyaseti meydan cazgırı konumundaki pazarlamacı siyasetçilerin esiri olmuş durumda.
Halkımız, ülkenin ve kendisinin kaderini sadece siyasetçilerin eline bırakırsa – ki bırakmış durumda-, aslı olmayan yalancı ‘İstikrar’ dolmasından daha çok yiyecek.
Yoksulluğumuzun ve geri kalmışlığımızın asıl nedenlerinden biri de, toplumumuzun gıdıklayıcı yalan siyasi söylemlerle aldatılmasıdır.
Bakalım kaç yıl daha bu aldatmacaların tuzağında ağlaşacağız!