Bir akşamüstü orta yaşlı üç kız kardeş mağazaya kitap almaya geldi. Konuştukça tanış çıktık. Ortanca olanın adı Gönül. Gönül abla yaklaşık bir yıl önce Ordu’ya gelmiş. Çalıştığı firma el değiştirmiş ve o da memleketine geri dönmüş. İşsizlik yani anlayacağınız.
Ordu’da umduğunu bulamamış bizim Gönül ablamız. Neden diye sorduğumda;
-Burada herkes düşeni kaldırmak yerine bir tekme daha atıyor dedi ve ekledi.
-O ne giymiş, ne takmış, ne sürmüş herkes bir afra bir tafra, dedikodu peşinde. Hayır söyleneni anlatırsın ama söylenmeyeni de ekleme bari. Yazık, diyor.
Evet maalesef bu iki yüzlülük olayı çok. Benden alır sana evrimleştirilmiş şekliyle anlatır. Senden alır bana satmaya çalışır. Yani demem o ki insanlar çok saf. Saf yerine aldığın adamın senin amacını anlamayacağını nasıl düşünebilirsin ki? Biz buna halk dilinde ava giderken avlanmak diyoruz.
Olayın bir de şu boyutu var ki bazıları bunu çok abartıyor. Bana zarar vermeye çalışırken sen zarar görüyorsun akıllım. Bu zaman kadar kimse bana zarar verememiş sen mi zarar vereceksin? Yazık çok yazık gerçekten.
Gönül abla çok haklıydı söylediklerinde. Yanına gidip muhabbet edebileceğin kimse yok. Biz de mecbur kitaba verdik kendimizi diyor. Ve daha birçok kişi bu tarz sıkıntılardan uzaklaşmak adına okumaya yöneliyor. Her kitap alan müşterim diyor ki;
-Beni şu hayattan uzaklaştırsın, kafamı dinleyeyim.
Ben Canan.
Nam-ı diğer öğrencilerin kitapçı ablasıyım. Canan abla bana kitap önerir misin diyen birden fazla canısı müşterim var. İnanın ki onlarla muhabbet etmek gerçekten psikolog tedavisi gibi. İlaç niyetine hergün.
Demem o ki insanlar artık öyle bir noktaya gelmişler ki herkes kendini çok zeki sanıyor. Diğer zekileri unutarak tabi…
Size bol sabırlı, düşünceli, okumalı ve huzurlu bir yıl diliyorum.
Hoşça kalın…