Şarbon, şap, tüberküloz, bruselloz, kuş gribi ve daha bir çok hayvan hastalığı ülke hayvancılığına ve ekonomiye büyük zarar veriyor. İnsan yaşamını tehdit ediyor. Bugünlerde şarbon hastalığının yarattığı panik ile kırmızı et tüketiminde ciddi düşüş bekleniyor.
Günlerdir şarbon ve diğer hastalıkların yarattığı tahribatı konuşuyoruz, yazıyoruz. Fakat, bu hastalıklarla mücadele ve çözüm konusunda çok az görüş ve öneri var.
Konunun bilimsel boyutu ve hayvan hastalıklarıyla mücadele için neler yapılması gerektiğini Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölümü Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Tayyar'a sorduk. Tayyar'ın tespitleri ve önerileri özetle şöyle:
"Canlı hayvan ve et ithalatı konusunda dünyadaki bütün üretici ülkelerin iştahını kabartır durumdayız. Hangi koşularda hangi yemlerle beslendiği belli olmayan hayvanlarla sadece hastalıklar değil birçok yem katkı maddesi ve antibiyotik kalıntısı da ülkemizde.
Ülkemize kaçak yollardan girenleri de dikkate alırsak hayvan ithalinde dünya liderliğine oynayan Türkiye, hayvan hastalıkları yönünden de ciddi risklerle karşı karşıya. Dünyanın unuttuğu, tamamen eradike ettiği (ortadan kaldırdığı) hastalıklarla biz mücadele etmeye çalışıyoruz.
Neden bu noktaya geldik?
Hayvancılığın çöküş süreci 1984 yılında Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü ve taşra örgütünün kaldırılması ile başlamıştır. Sağlık Bakanlığı tarafından oluşturulan planlamalarda veteriner hekimler sağlık personeli sayılmamıştır. Yetkilendirilmiş veteriner hekim taşerona bağlı hale getirilmiştir.
Uluslararası Cenevre Anlaşması'na göre, ülkemizde bir bakana doğrudan bağlı, merkez ve taşra örgütü olan yetkili bir veteriner otoritesinin oluşturulması gerekmektedir. Bu yapılmadığı sürece tüketicinin korunması, hayvancılığın rantabl olması ve sorunlarının giderilmesi olası değildir.
Bunu oluşturmak iyi bir planlama, uzun soluklu ve kesintisiz mücadele gerekir. Ülkemizde sık sık ortaya çıkan salgınlar, doğrudan etkili ve zamanında müdahale edebilen, bağımsız karar verebilen bir teşkilatın varlığının ne derece hayati olduğunu göstermektedir. Ülkemizde böyle bir otoritenin bulunmamasının kamuya verdiği zararın doğru anlatılması gerekir.
Koruyucu hekimlik stratejik önemdedir
Hayvancılığa dönük veteriner hizmetlerinin etkin ve düşük maliyetli olarak kırsal kesime götürülmesinde kamudaki mevcut idari yapıda, Avrupa Birliği benzeri bir yapılanmaya (reorganizasyona) gidilmesi zorunludur. Bu çerçevede planlanacak veteriner hizmetlerinde koruyucu hekimlik çalışmaları stratejik önemdedir.
Koruyucu hekimlik,hem ucuz ve iyi sonuçlar veren bir çalışma biçimidir. Sektörü koruyucu hekimliğe yönlendirilmeleri stratejik bir politika olarak kabul edilmelidir. Buna dayalı olarak, kimliklendirme, hayvan hareketleri, hayvan hastalıklarının eradikasyonu çalışmalarında AB kriterlerine (mevzuata) uyum çalışmaları önem kazanmaktadır. Hayvancılıkta üretim alanında ortaya çıkan en önemli sorun örgütlenme yetersizliğidir. Bu durum hayvansal ürünlerin pazarlanmasında sorun yaratmakta, hem üretici hem de tüketiciler mağdur olmakta, aracı marjları yükselmektedir.
Gelişmiş ülkelerde hayvancılıkta en yaygın ve etkin örgütlenme modeli kooperatifleşmedir. Ülkemizde üretim alt sektörleri itibariyle (süt, besi, yumurta vb.) ihtisas kooperatiflerine yönelmek en akılcı yaklaşım olacaktır. Bu yapılanma ile kooperatiflerin sanayi ile entegrasyonu sağlanabilmekte ve kırsal alanda kalkınmada önemli fonksiyonlar yüklenebilmektedir.
İnsan hastalıkların yüzde 80'ni hayvan kökenli
Her ne kadar Veteriner Hekimliğin temel işlevi hayvan sağlığını korumak olarak bilinse de insan sağlığını korumak işlevi de en az onun kadar önemlidir. Çünkü hayvanlardan insanlara zoonoz adı verilen çok sayıda hastalık bulaşmaktadır. İnsanlarda hastalık yapan 1709 etkenden 832'si yani yüzde 48'i ya doğrudan hayvanlardan ya da hayvansal ürünlerden geçmektedir.
Son on yıl içerisinde insanlarda ortaya çıkan hastalıkların yüzde 80'i hayvan kökenlidir. Bunlar arasında kuş gribi, domuz gribi, kırım-kongo kanamalı ateşi, sığırların süngerimsi beyin bozukluğu, ebola, akut solunum yolları enfeksiyonu gibi hastalıklar sayılabilir. Sağlık Bakanlığının tehlikeli görüp ihbarını mecburi kıldığı 50 hastalıktan 26'sı hayvanlardan bulaşmaktadır. Dünyada bio terörizm amacıyla kullanılan hastalık etkenlerinin yüzde'80 i hayvansaldır.
Günümüzde halk sağlığının ve gıda güvenliğinin garanti altına alınmasında multidisipliner bir anlayışın egemen olması gerektiği artık kabul edilmiştir. Tek Tıp-Tek Sağlık olarak tanımlanan bu ortak çalışma düzleminde insan hekimlerinin, veteriner hekimlerinin, biyologların, çevre mühendislerinin ve biyomedikal mühendislerinin işlevleri bulunmaktadır. Ancak bu ortak çalışmanın başarılı olması halinde kirlenmemiş bir çevrede yetişen hastalıksız hayvanların ürettiği sağlıklı gıdalar yiyen insanlardan oluşan sağlıklı bir toplumdan söz edebiliriz."
Özetle, Mustafa Tayyar hocamızın dikkat çektiği gibi hayvan hastalıklarıyla mücadele için bilimsel çalışmalar, araştırma, halk sağlığı, veteriner hekimlerin bu konulardaki rolü, koruyucu hekimlik gibi stratejik öneme sahip konular üzerinde yeniden düşünmekte ve yeni organizasyonlar oluşturmakta yarar var. Bilimden uzaklaşırsak, çözüme de uzaklaşırız. Bugün şarbonu yarın başka hastalıkları konuşuruz.