Semavi dinlere aynı zamanda tek Tanrılı dinlerde deniyor. Tek Tanrı’yı üç Dinde kabul ettiğine göre, temel ilkelerde çarpıcı farklılıkların olmaması doğaldır. İslâmiyet’in en gelişkin Din olduğu iddiası da bu devamlılıktan kaynaklanmakta, Dinlerinde Demokrasiler gibi gelişerek günümüze ulaştığı söylenmektedir.
Tek Tanrı’lı Dinler, genelde toplumların kargaşa ve kokuşma içine düştükleri dönemlerde ortaya çıkmışlardır. Toplumları ortak paydalarda buluşturmak, bozulmayı önlemek ve barışçıl bir ortam yaratmak var oluşlarının temel nedeni olmuştur.
Dinler, doğuş dönemlerinde sosyal ve siyasal kurumların görevlerini de üstlenmiş gibiler. Örneğin: İslâmiyet’teki Fitre ve Zekât kurumu hem bir vergilendirme, hem de Sosyal bir yardımlaşma uygulamasıdır. Ayrıca toplumların idari yapılandırılmalarında da önemli roller üstlenmişlerdir.
Günümüz Siyasal uygulamaları, halen Dünya insanlığının hayatında önemli oranda yönlendirici rol oynayan Dinsel ilke, yönelim ve yönetimlerden pek fazla farklılık göstermiyor. Özellikle geri kalmış toplumlarda, Dinsel inançlar ve kurumlar Siyaset arenasında belirleyici elemanlar olarak kullanılıyor ve toplumlar siyaseten şekillendiriliyor.
Günümüz Türkiye’si, Musa’ya gönderilen on emir kadar sevimli olmayan ve geniş kitlelerin kolay benimsemeyeceği ve toplumu uzlaştırma şöyle dursun, daha da karmaşık duruma getirecek, kızgınlıkları arttıracak, hatta iç çatışmayı körükleyecek bir dayatmayla karşı karşıya. Emperyal kışkışlamayla şekillenen Kürt terörü ortaklarının ( HDP-PKK-APO) deklare ettiği, Siyasi, Hukuki ve Askeri talepler (emirler-saçmalıklar) içeren siyasi bir ‘on emir’ Devletin-Hükümetin önüne sürülmüş bulunuyor.
Bir-iki maddesi dışında hiçbir kurum ve yetkilinin kabul etmeyeceği on emir maddelerinde neler yok ki:
Yeni bir Devlet yapısı içinde;
Yurttaşlık tanımının yeniden yapılması,
Yerel yönetimlerin yeniden yapılanması,
Hukuksal yapının yeniden yapılanması,
Siyasi yapının yenden şekillendirilmesi,
Resmi dilde değişiklik,
Teröristlere af, hatta çeşitli uygulamalarla ödüllendirmeler,
Öcalan’a sekreterya, dolayısıyla Devlet yönetimine ortaklık,
Tüm terör ilgililerine Siyaset serbestisi,
Çalışmaları takip edecek çeşitli komisyonların kurulması gibi talepler var.
Bu taleplerin normal Devlet yapısı içinde kabulü olası değildir. Talepler Türkiye Cumhuriyetini askıya alıyor, varlığını neredeyse yok sayıyor. Kuruluş ve var oluş paradigmalarını tümden reddetmiş görünüyor.
Bu talepler, tüm toplumun ortaklaşmadığı sözde ‘çözüm sürecinin’ ülkeye ve topluma dayatılan saçmalıklar bildirgesidir. Sürece hiçbir katkı yapmayacağı gibi, toplumu daha da ayrıştırmaya neden olacaktır. Bu taleplerle ülkenin iç barışı çok uzaklarda görünüyor. Buralara neden ve nereden geldik? Sıradan Demokratik hakların toplumdan kıskanılması, asgari İnsan Haklarına ve Hukuksal haklara riayetsizlik, Sosyal eşitsizlik en etkin sürükleyici nedenler oldu. Siyasi basiretsizlik, bu ülkede adeta yönetim biçimine dönüştü. Sürecin buraya dayanmasında, AKP iktidarının tavizkâr ve siyasi çıkar anlayışının etkisi de yok sayılamaz, affedilemez…
Bir ulu emir de Tayyip Erdoğan’dan geldi. Buyurmuş ki: Türkiye Anonim Şirket gibi yönetilmeliymiş! Bu şirketin CEO’su kim olacak? Senin hissen ne olacak, benim hissem ne kadar olacak? Bilmem gerek. Bu şirkete yatırım yapmayı düşünüyorum da(!)