SÖZ HAKKI İSTİYORUM!
Ben söz hakkı istiyorum!
Nedeni şu; susturulmaya çalışılan gençliğin sesi olmak için. Psikolojimizi bozmaya çalışanlara iki çift söz etmek için. Köleleştirilmeye çalışılan halkımın hakkını dile getirmek için. Elimdeki beş kuruşla kıt kanaat yaşama çabası verirken, hakkım olan on kuruşu istemek için söz hakkı istiyorum.
Ben söz hakkı istiyorum!
Köylümün hakkına sahip çıkmak için. Havaalanı deyip ürünümüzün adını dahi zikretmeyenlere zikrettirmek için. Sen küçüksün ne bilirsin diyenlerin karşısına çıkıp, işte bunlar bunlar diyebilmek için. Ve dahası…
Bebek katilinin tıkıldığı delikten çıkmaması için. Rahat rahat hastaneme gidip ilacımı alabilmem için. Sınavlarda oynanan torpillerin artık kalkması için. Din ile devlet işinin birbirinden ayrılması için söz hakkı istiyorum.
Ben söz hakkı istiyorum!
Ve bu hakkımın var olduğuna inanıyorum. Şu anda elimde bulunan bu hakkımın da alınmaması için çabalıyorum. Nedeni gayet açık; demokrasi ile yönetilen ülkemin rejimi değişirse –ki durum onu gösteriyor- ne hakkım kalacak, ne de hukukum. 
Ben söz hakkı istemiyorum, onu alıyorum!
Türkiye en fazla genç nüfusa sahip ülkelerin baş sıralarında yer alan bir ülkedir. Ama bu genç nesile söz hakkı verilemeyecek kadar küçüldük. Sen istediğin kadar ders çalış. İki üniversite bitir. Elinde kurs diplomaların, belgelerin olsun. Dört dil bil. Yetmez. Yetmiyor. Neden mi? Güzelim ülkemde her yıl yapılan sınavlarda torpil oynarsa; isteyen yine istediğini işe alırsa, fakirin okuyan çocuğu açıkta kalır. Askere gider. Çatışmalara girer. Şehit olur. Şehidim demezler de kelle derler. Biz de bu insanları başa getirip şak şaklıyoruz. Her ne hikmetse herkes hayatından memnun görünüyor.
Ben söz hakkı istemiyorum, onu alıyorum!
Ben alerjik astım hastasıyım. Devamlı ilaç kullanmak artık gücüme gidiyor ama yapacak bir şey olmadığı için madde bağımlısı gibi ilaca devam ediyorum. İlaç ücreti yaklaşık iki yüz elli lira tutuyor. SSK dersin, kronik hastalık raporu çıkardım dersin, senin ilacı alışın yüz liraya iner. Buraya kadar bir sorun yok. Yeni sisteme geçilirse durum şöyle olacak. Ben sağlık ocağına gideceğim. Doktorun keyfi gelirse hastaneye sevk edecek. Bu da imkânsız ben doktor değil miyim tedavi ederim görüşü beyinlerinde sabitlenmiştir. Benim ilaçlarımı da reçeteye asıl doktoru yazmazsa alamıyorum. Hadi sevk etti diyelim hastanedeki muayene ücreti devreye girecek. Ve benim uğraşmam da yanıma kar kalacak. İlaçlar bana yüz elli iki yüz liraya gelecek. Bu nedenle sağlık sektörüyle birlikte benim ömrümde kısalmış oluyor.
Ben söz hakkı istemiyorum, onu alıyorum!
Askeriyeden olmayan vatandaşın çocuğunu sınavları kazansa dahi askeriyeye almıyorlar. Babam yüksek puan alarak yazılı sınavı geçtiği halde sözlü sınavda elediler. Söylenene göre babam ya annesinin ya da babasının adını bilmiyordu da elediler, çünki diğer soruların hepsinin tek bir cevabı var ve babamda doğru cevap vermiş. Son iki yılda karşılaştığım iki garip soru daha var. Bu sorular askeri okullara alınacak öğrencilere sorulmuş. Birincisi; arkandaki duvar ne renk? Çocuk arkasına baksa olmayacak. Bakmadan cevap vermek zorunda. Karşısındaki rengi söyleyecek mecburen. Aldatmaca burada. İkincisi; rögar kapağı neden yuvarlaktır? Daha toy delikanlı nerden bilecek bunu. Hem kaç kişi biliyor ki? Soru karşısında bocalayan çocuk elenecektir. Onun için bu okul artık hayal olmuştur. Yapacak bir şey yok!
Bu söz hakkı benim!
Ben 12 Eylül’ü yaşamamış olabilirim, fakat o tarihle ilgili bir şey bilmiyor da değilim. Gençler için iyi olan şey referandumda değil. ÖSYM sistemindedir. Bunun içinde düzenlemeler yapılırken, tüm işler birimlerince yapılmalıdır. Trafik polisi cinayet masasına bakabilir mi? Bu devir tek elden yönetim devri değildir. Olmamalı da. Hani derler ya bir bebeğin ebesi çok olursa ya kolu, ya bacağı diye… Durum bundan ibaret.
Bu söz hakkı benim!
Ben geleceğimden şüpheleniyorsam, bunları dile getirmek mecburiyetindeyim. Benim gibi binlerce üniversite mezunu genç arkadaşım, mesleğinde değil; üç kuruş para kazanmaya çalışıyor. Tezgâhtarlık, pazarlamacılık, simitçilik satanlar bile var. Kemal Susal ne güzel görmüş geleceği. O da diplomalı hıyarcıydı. Durumumuz gerçekten içler acısı. Yapılacak o kadar şey varken, sayın devlet büyüklerim görmezden geliyorlar. Hastaneler yaptırırlar. Gemicilik oynarlar. 
Bu söz hakkı benim!
Beynim düşündükçe, gözlerim olanları gördükçe, haksızlıkları bedenim yaşadıkça dile getireceğim. Konuşamayanları temsilen buradayım. Her türlü eleştiriye de açığım. Sayın bayım! Bu söz hakkı benim…
CANAN YÜCEL

Ben söz hakkı istiyorum!

Nedeni şu; susturulmaya çalışılan gençliğin sesi olmak için. Psikolojimizi bozmaya çalışanlara iki çift söz etmek için. Köleleştirilmeye çalışılan halkımın hakkını dile getirmek için. Elimdeki beş kuruşla kıt kanaat yaşama çabası verirken, hakkım olan on kuruşu istemek için söz hakkı istiyorum.

Ben söz hakkı istiyorum!

Köylümün hakkına sahip çıkmak için. Havaalanı deyip ürünümüzün adını dahi zikretmeyenlere zikrettirmek için. Sen küçüksün ne bilirsin diyenlerin karşısına çıkıp, işte bunlar bunlar diyebilmek için. Ve dahası…

Bebek katilinin tıkıldığı delikten çıkmaması için. Rahat rahat hastaneme gidip ilacımı alabilmem için. Sınavlarda oynanan torpillerin artık kalkması için. Din ile devlet işinin birbirinden ayrılması için söz hakkı istiyorum.

Ben söz hakkı istiyorum!

Ve bu hakkımın var olduğuna inanıyorum. Şu anda elimde bulunan bu hakkımın da alınmaması için çabalıyorum. Nedeni gayet açık; demokrasi ile yönetilen ülkemin rejimi değişirse –ki durum onu gösteriyor- ne hakkım kalacak, ne de hukukum. 

Ben söz hakkı istemiyorum, onu alıyorum!

Türkiye en fazla genç nüfusa sahip ülkelerin baş sıralarında yer alan bir ülkedir. Ama bu genç nesile söz hakkı verilemeyecek kadar küçüldük. Sen istediğin kadar ders çalış. İki üniversite bitir. Elinde kurs diplomaların, belgelerin olsun. Dört dil bil. Yetmez. Yetmiyor. Neden mi? Güzelim ülkemde her yıl yapılan sınavlarda torpil oynarsa; isteyen yine istediğini işe alırsa, fakirin okuyan çocuğu açıkta kalır. Askere gider. Çatışmalara girer. Şehit olur. Şehidim demezler de kelle derler. Biz de bu insanları başa getirip şak şaklıyoruz. Her ne hikmetse herkes hayatından memnun görünüyor.

Ben söz hakkı istemiyorum, onu alıyorum!

Ben alerjik astım hastasıyım. Devamlı ilaç kullanmak artık gücüme gidiyor ama yapacak bir şey olmadığı için madde bağımlısı gibi ilaca devam ediyorum. İlaç ücreti yaklaşık iki yüz elli lira tutuyor. SSK dersin, kronik hastalık raporu çıkardım dersin, senin ilacı alışın yüz liraya iner. Buraya kadar bir sorun yok. Yeni sisteme geçilirse durum şöyle olacak. Ben sağlık ocağına gideceğim. Doktorun keyfi gelirse hastaneye sevk edecek. Bu da imkânsız ben doktor değil miyim tedavi ederim görüşü beyinlerinde sabitlenmiştir. Benim ilaçlarımı da reçeteye asıl doktoru yazmazsa alamıyorum. Hadi sevk etti diyelim hastanedeki muayene ücreti devreye girecek. Ve benim uğraşmam da yanıma kar kalacak. İlaçlar bana yüz elli iki yüz liraya gelecek. Bu nedenle sağlık sektörüyle birlikte benim ömrümde kısalmış oluyor.

Ben söz hakkı istemiyorum, onu alıyorum!

Askeriyeden olmayan vatandaşın çocuğunu sınavları kazansa dahi askeriyeye almıyorlar. Babam yüksek puan alarak yazılı sınavı geçtiği halde sözlü sınavda elediler. Söylenene göre babam ya annesinin ya da babasının adını bilmiyordu da elediler, çünki diğer soruların hepsinin tek bir cevabı var ve babamda doğru cevap vermiş. Son iki yılda karşılaştığım iki garip soru daha var. Bu sorular askeri okullara alınacak öğrencilere sorulmuş. Birincisi; arkandaki duvar ne renk? Çocuk arkasına baksa olmayacak. Bakmadan cevap vermek zorunda. Karşısındaki rengi söyleyecek mecburen. Aldatmaca burada. İkincisi; rögar kapağı neden yuvarlaktır? Daha toy delikanlı nerden bilecek bunu. Hem kaç kişi biliyor ki? Soru karşısında bocalayan çocuk elenecektir. Onun için bu okul artık hayal olmuştur. Yapacak bir şey yok!

Bu söz hakkı benim!

Ben 12 Eylül’ü yaşamamış olabilirim, fakat o tarihle ilgili bir şey bilmiyor da değilim. Gençler için iyi olan şey referandumda değil. ÖSYM sistemindedir. Bunun içinde düzenlemeler yapılırken, tüm işler birimlerince yapılmalıdır. Trafik polisi cinayet masasına bakabilir mi? Bu devir tek elden yönetim devri değildir. Olmamalı da. Hani derler ya bir bebeğin ebesi çok olursa ya kolu, ya bacağı diye… Durum bundan ibaret.

Bu söz hakkı benim!

Ben geleceğimden şüpheleniyorsam, bunları dile getirmek mecburiyetindeyim. Benim gibi binlerce üniversite mezunu genç arkadaşım, mesleğinde değil; üç kuruş para kazanmaya çalışıyor. Tezgâhtarlık, pazarlamacılık, simitçilik satanlar bile var. Kemal Susal ne güzel görmüş geleceği. O da diplomalı hıyarcıydı. Durumumuz gerçekten içler acısı. Yapılacak o kadar şey varken, sayın devlet büyüklerim görmezden geliyorlar. Hastaneler yaptırırlar. Gemicilik oynarlar. 

Bu söz hakkı benim!

Beynim düşündükçe, gözlerim olanları gördükçe, haksızlıkları bedenim yaşadıkça dile getireceğim. Konuşamayanları temsilen buradayım. Her türlü eleştiriye de açığım. Sayın bayım! Bu söz hakkı benim…
CANAN YÜCEL