Yazımızın başlığı biraz keskin oldu ama durum keskin olduğu için keskin oldu. Türk ulusunun yaşam temeli ulusal egemenliktir. Ulusal egemenlik her şeyin temelidir. İnsanın amacı mutlu olmaktır. NEDEN mutlu oluyor insan? Kendi toplumuna, kendi insanına, kendi yurduna, devletine ve nihayet insanlığa faydalı hizmetler yapabilmesinden ve bu faydalı hizmetleri sunabilmesinden.

Ulusal egemenliğin yoksa egemenliği elinde tutan kuvvetler( Dâhili ve harici bedhahlar)Bunları size yaptırırlar mı? Bunlara müsaade ederler mi?

Toplumumuzda insan yetiştirilmeyen geri dönemler ulusal egemenliğimizin kaybedildiği geri dönemlerdir. Osmanlı hanedanının ulusal egemenliği temsil ettiği dönemler yükselme dönemleridir. Ne zaman ki ulusal egemenliği temsilden uzaklaştılar. İnsan yetiştirmediler. Ulusal egemenliğin olmadığı dönemlerde aşağıdakiler oluşur.

-              Bütün eğitim kurumları felç olur

-              Bütün savunma kurumları yabancıların teknik ve lojistik yönetimine geçer

-              Yazım ve yayın faaliyetleri durdurulur veya denetlenir. Ulusal egemenliğin yeniden sağlanması için yayınlar yapılması zorlaşır.( Tıpkı bu gün olduğu gibi)

-              Milli Meclis ulusal egemenliği sağlayacak kararları almak ve hükümete uygulatmak şöyle dursun zaman zaman kendi varlığını bile sürdürmekten yoksun kalır. Zaman zaman müdahaleye uğrar.

Bu söylediklerimizin hepsinin oluştuğu toplumlarda kaybedilen şeyin ulusal egemenlik olduğu da tam olarak ifade edilmez birçok nedenler sayılmaya ve ortaya dökülmeye başlar. Amaç milleti doğru olmayan tezler içinde oyalamaktır. Bunlar ulusal egemenliği eline geçiren güçlerin bilinçle yaptığı oyunlardandır. Şöyle söylerler

-Allah’ımızı kaybettik ( Tanımaz olduk anlamında) bütün bunlar ondan

-Dinimizi kaybettik bütün bunlar ondan

- Geleneklerimizi büyüğe saygıyı küçüğe sevgiyi kaybettik ondan.

-Şeriata uymadık ondan

- Bu sene havalar iyi gitmedi ondan

Daha başkaları birçok deli saçması şeyleri alt alta koyup yazarlar söylerler tartışırlar. Kimse de Ulusal egemenliği kaybettik, ulusal bilincimizi ulusal kurallarımızı  kaybettik, metotlarımızı kaybettik, açık bütçe ve israf yaptık demez ve dedirtmezler.

Ulusal egemenliğin kaybedildiğinin ilk işareti, ulusal paranın değerinin kaybedilmesidir. Yani milletimizin 1950 den sonra yaşadığı dönemde gördüklerimiz ve yaşadıklarımızdır.

İşte işin özü budur. Ulusal egemenlik kaybedilince ulusal para değeri de kaybedilir. Ulusal para değeri kaybedilince de bütün değerler kaybedilir. Bu gün itibari ile bir ABD Doları 1.960.000 TL dir.  1950 de bir ABD doları 280 kuruş idi. Biz onu ortalama 3 TL diye ele alalım. 1960000:3=853000 Bu rakamların anlamı şudur. Kendinden menkul bir kısım Demokrasi kahramanları 1950 yılında halkımızı kandırarak elde ettikleri yönetim yetkilerini kötüye kullanarak Türk parasını düşman paraları karşısında tam sekiz yüz elli üç bin defa ezdirmişlerdir. AKP iktidarına gelince “ AKP Anayasa mahkemesine verilmeli midir” konusunu incelediğimiz son kitabımızda yine ABD dolarını temel alırsak 1.200.000 TL den 1.960.000 TL ye çıkarılmış olup ortalama olarak %30 artış yaşanmıştır. Yani Türk milleti haçlılara ezdirilmiştir. Oysa AKP yönetimi Müslümanlık ilkelerine bağlı olsaydı. Bilimi Çin’de bile olsa gidip alacaklarından bilimin emri her türlü ekonominin ilk başarı şartı olan DENK bütçe yapacaklar ve Türk milletini düşman Haçlılara ezdirmeyeceklerdi. Tıpkı Fatih Sultan Mehmet ve tıpkı Atatürk döneminde yaşadıklarımız gibi. O zaman tarihe not düşme adına şunu söyleyebiliriz. 1950 yılından sonra sandıktan çıkan tüm iktidarlar( Buna müdahale dönemlerinde kurulan tüm hükümetler de dâhildir) Müslümanlığın ilk ve temel şartı “ Bilim Çin’de bile olsa gidin alın” Hadis’i Şerifine uymamışlardır. AKP içinde ve yüksek yönetim kademelerinde dahi bu Hadis-i Şeriften habersiz kimseler bulunduğunu ifade etmek zorundayız. Tarihe not düşünce haksız not düşmek bize yakışmaz. 28 Şubat’ta devrilen Refahyol Hükümetinin Sayın Başbakanı müteveffa Prof. Dr. Necmettin Erbakan bütçemizi denk yapma teşebbüslerini alenen yapmaya başlamıştı. Bu konuda Sayın Oğuzhan Asiltürk 28 Nisan 2013 tarihli Milli Gazetede şunları yazmıştır: Öte taraftan IMF ve Dünya Bankası ile mutabık bütçe hazırlama tekliflerini de kabul etmeyen Erbakan, ilk defa Türkiye’de denk bütçe yaparak, dışa bağımlılığın önüne geçmiştir. Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dan önce hükümet olan tüm başbakanlar stand-by anlaşmalarını imzaladıkları halde, Necmettin Erbakan imzalamamıştır. Zira Clinton’un danışmanı olan Dick Moris’in “IMF bizim için Türkiye’yi satın alacak” sözünü hiç aklından çıkarmamıştır Yorumu size bırakarak acaba DENK bütçe teşebbüslerini algılayan harici bedhahların Sayın Erbakan hükümetinin yıkılışında bir rolü olmuş mudur? Çünkü yerine gelenler eşarpla turbanla ve Kuran kursları ile uğraştılar ama DENK bütçeyi ve bütçe açıklarının kapatılması için para basmanın getirdiği olumsuzlukları yenmek için DENK bütçeden hiç bahsetmediler. Çözümüm ana direği olan DENK bütçe yapmaya teşebbüs dahi etmediler.

Faşizm insanlığın belası bir siyasi terimdir. Faşizme giden yolun giriş kapısı açık bütçe ve enflasyondur. Açık bütçe ve enflasyon yapanların yolu faşizmdir. Tıpkı bu gün olduğu gibi. Gezi parkındaki ağaçların kesilmesini önlemek için nöbet tutan Türk gençlerine sabaha karşı biber gazı ve copla saldırmak bir faşizm uygulamasıdır. Faşizm bizim anayasamıza göre bir suçtur. Çünkü anayasamızın 166. Maddesi faşizme giden yolu yani açık bütçeyi para basmayı zam yapmayı yasak atmıştır. Bu açık bir yasaktır. Yasak apaçık yazılmıştır. Hükümet ekonomiyi planlar yaparak yönetecek bu planlarda fiyatlarda istikrar temel alınacaktır. İşte AKP iktidarının Anayasal kırılma noktası burasıdır. Anayasamızın 5. Maddesi ise mahiyeti itibari ile budur. Anayasamızın 5. Maddesini birlikte okuyalım

Anayasa Madde 5: Devletin temel amaç ve görevleri Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak….insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.

Şimdi AKP nin sıkıntısını gördünüz mü? AKP nin iktidar olduğu 2002 yılından bu yana Anayasamızın 5. maddesi yerlerde sürünmektedir. 11 senede 340 milyar TL bütçe açığı yapılarak Anayasamızın 5. Maddesi hayata geçirilemez. Sonuçta altın temel alınırsa hayatımız %650 zamlanmıştır. Aldığımız ücretlerimiz %50 azalmıştır. Vatandaşımıza refah huzur ve mutluluk sağlamak değil biber gazına talim etmek kalmıştır. Türk milleti de bu durumu gezi direnişlerinde destanlaştırmıştır.

Sık bakalım, sık bakalım, Biber gazı sık bakalım

Kaskını çıkar jopunu bırak delikanlı kim bakalım.

Orhan Veli’nin o meşhur şiirini yazma yeri geldi.Otobüsle Gemlik’e doğru giderken bir tepe gelir ve tepeyi geçtiğiniz zaman Gemlik körfezi önünüze çıkar. Tam o tepede Orhan Veli’nin şu dizesi yazılıdır.

“ Gemiliğe doğru denizi göreceksin, Sakın şaşırma”

Ey TBMM üyeleri. Egemenliğinizi elinize alın. 11 tane açık bütçenin verdiği tahribatlarla geldiğiniz yer biber gazlı faşizmdir sakın şaşırmayın.

Bu gidişe el koymak dur demek Anayasal görevlerinizin temelini teşkil eder. İçinizde zamanı gelince demokrasi treninden inecekler var. Anayasamızı çiğnemeden demokrasi treninden inemezsiniz. Çünkü sizi oraya getiren anayasamız diyor ki: Devletin temel amaç ve görevleri Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamaktır.

Anayasamıza göre; TBMM nin ve kuracağı hükümetlerin  temel görevleri bunlardır. Başarılar dilenir.