YAKINDA ZENGİN OLACAĞIM Eureka! Eureka! Neymiş o? Buldum! Buldum! Neyi buldun? Zengin olmanın yolunu buldum… Nasıl oluyor bu iş? Ben, öyle hamamda su tasını batırmaya çalışan Arşimet gibi oynamıyorum. Yok, efendim suyun kaldırma gücüymüş, yok cisimlerin hacimlerinin etkisiymiş gibi ıvır zıvır işlerle uğraşmıyorum. Ben, yetmiş sene sonra zengin olmanın yolunubuldum. Şimdi siz söyleyin; benim buluşum mu önemli, yoksaArşimet’inki mi? Yetmiş senedir seyrettiğim bu oyunun sırlarını çözdüm ve zengin olmanın yolu önüme açıldı. ‘O sırları nasıl çözdün’ diye sormuyorsun, ama ben yine de anlatayım. Kestirmeden zengin olmanın iki ana yolu varmış. Öncelikle, halkı soyup soğana çevirip söğüşleyeceksin, kıçındaki donu da alacaksın, ikinci yol ise, iktidara yaslanıp devletle iş yaparak, resmi dolandırıcılık ve soygunculuk yapacaksın…Anladın mı şimdi nasıl zengin olunacağını! Son yıllarda Devletimizin çok fazla Biber gazı sarfiyatı var. Dışarıdan kilosunu 125 liraya ithal ediyorlarmış. Düşündüm ki, dışarı çok fazla döviz gidiyor, neden bu dövizler bizde kalmasın dedim ve Biber gazı Fabrikası kurmaya karar verdim. Zaten halkımız da bu Biber Gazı kürlerine iyice alıştı. Bir süre sonra ‘daha yok mu?’ ‘Bana da bana da’ diye talebi artırabilir. Yani müşteri aramaya gerek yok. Hak, Hukuk, eşitlik, insani ihtiyaçlar talep eden, muhalif olan herkes potansiyel müşteri demektir. Biber gazına alışan halkı gelecekte ne ile engelleyecek yüce makamlar? İşi kökünden halletmek için, daha keskin olan Sarin gazı kullanmak zorunda kalacaklarından, fabrikamda Sarin gazı üretimine de imkân vereceğim. Devleti yöneten insanlar akıllıdır ve ülkelerini de, halklarını da çok severler! Ben, yerli gazı üretince dışarıdan alacak değiller ya. Böylece, epeyce dövizimizde ellere gitmemiş olacak. Ayrıca, yurttaşlarımız da, gâvur gazı ile değil, helal yerli gazla zehirleneceklerinden, günaha girmemiş olurlar! Tüplerin içine biraz da havagazı kattım mı epey ucuza mal olacak, ihaleler hep bende kalacak; ondan sonra da çil çil mangizler dolsun benim kasalara! Gemiyi biraz da sağ yana yatırdım mı; gel keyfim gel! Benim zengin olmam bitarafa da, bu millet sokaklara dökülüp ne diye çığrışıyor, çadır kurup, geceleri parklarda yatıyor, polis araçlarının altında ezilmeyi göze alıyor? Yaşlı insanlar bile gece yarıları boş tencerelerle yürüyüp, bazı olumsuzlukları dile getirerek bağrışıyorlar. Şenlik olsun, Spor olsun diye mi? İşte, siyasetin körlüğü, sağırlığı, dilsizliği akıl tutulması ve basiretsizliği burada başlıyor… AKP ve Tayyip Erdoğan güç sarhoşluğu içinde, iç saldırganlığını arttırıyor. Başbakan ve yakın etrafındakiler, çok tahrik edici, karalayıcı, ayrıştırıcı, cepheleştirici kirli bir dil kullanıyorlar. Devlet yönetenlerin hiç kullanmayacağı ”biz ve onlar” terminolojisi üzerinden topluma bakıyorlar. Aslında, bu söylem ve davranış biçimi, sonun yaklaştığı işaret ve izlenimini veriyor… AKP ve Tayyip Erdoğan’ın Demokrasi anlayışlarını, irdelenmesi, tahlil edilmesi gereken bir anlayış olarak algılıyorum. Demokrasi, sadece taraftar memnuniyeti ve bizim oğlan çıkarı değildir. Demokrasiyi anlayıp özümsemiş liderler, halkın bilerek veya bilmeyerek verdiği gücü, korkut- mak, sindirmek, caka satmak için kullanmazlar, teslim edilen iradeyi ve iradenin kullanım hakkını, halkın yararı ve ülkenin geleceği için kullanırlar. AKP ve Tayyip Erdoğan, bu Demokratik kıstasları bilmezden görmezden geliyorlar… Taksim Parkı yıkımına karşı başlayan olaylar, iktidar ve yetkili çevreler tarafından sadece bu çerçevede değerlendirilirse, soruna çözüm bulamazlar. Bu kalkışmalar, Askerin kafasına çuval geçirmekten tutun da, Cumhuriyetin tabi tutulduğu erozyona, Devletin eritilmesine, Lâikliğin ve devrimlerin karartılmasına, yargılama adı altında yapılan Hukuk dışı haksız uygulamalara, Eğitim ve Sağlık alanında yaşanan açmaz ve bilinmezlikleredir. Kamudaki personel yapılanmasına, ‘barış görüşmeleri’ adı altında terör örgütü ile kurulan ilişkilere, Siyasi iktidarın müsrifliğine rağmen, kamu ve özel sektörde çalışan emekçilere, Emeklilere lâyık görülen düşük ücrete, işsizliğe ve Tarım kesiminde yaşanan olumsuzluğa karşı yıllardır biriken öfkenin patlamasıdır… Başbakan, biz yüzde elliyi evde tutuyoruz diyor. Yani, onları mankurtlaşmış kabul ediyor. AKP iktidarının bu uygulamaları ve yüzde ellinin mankurtlaşması devam ederse, ‘çapulcuların(!)’ sayısı arttıkça, gözlere daha çoook biber gazı sıkılacak. Belki de, Devlet bütçesi yapılırken ‘Biber gazı’ gideri olarak bir fasıl eklenecek. Benim Biber Gazı fabrikamda çift vardiya çalışıp Polisimize gaz yetiştirecek. Korkum, halkımızın bu gaza alışarak, gazın etkisiz kalmasında…Boş veer! Halkımız varsın alışsın! Onlar Alışana kadar ben çoktan zengin olurum!
Eureka!
Eureka!
Neymiş o?
Buldum! Buldum!
Neyi buldun?
Zengin olmanın yolunu buldum…
Nasıl oluyor bu iş?
Ben, öyle hamamda su tasını batırmaya çalışan Arşimet gibi oynamıyorum. Yok, efendim suyun kaldırma gücüymüş, yok cisimlerin hacimlerinin etkisiymiş gibi ıvır zıvır işlerle uğraşmıyorum. Ben, yetmiş sene sonra zengin olmanın yolunubuldum. Şimdi siz söyleyin; benim buluşum mu önemli, yoksaArşimet’inki mi? Yetmiş senedir seyrettiğim bu oyunun sırlarını çözdüm ve zengin olmanın yolu önüme açıldı. ‘O sırları nasıl çözdün’ diye sormuyorsun, ama ben yine de anlatayım. Kestirmeden zengin olmanın iki ana yolu varmış. Öncelikle, halkı soyup soğana çevirip söğüşleyeceksin, kıçındaki donu da alacaksın, ikinci yol ise, iktidara yaslanıp devletle iş yaparak, resmi dolandırıcılık ve soygunculuk yapacaksın…
Anladın mı şimdi nasıl zengin olunacağını! Son yıllarda Devletimizin çok fazla Biber gazı sarfiyatı var. Dışarıdan kilosunu 125 liraya ithal ediyorlarmış. Düşündüm ki, dışarı çok fazla döviz gidiyor, neden bu dövizler bizde kalmasın dedim ve Biber gazı Fabrikası kurmaya karar verdim. Zaten halkımız da bu Biber Gazı kürlerine iyice alıştı. Bir süre sonra ‘daha yok mu?’ ‘Bana da bana da’ diye talebi artırabilir. Yani müşteri aramaya gerek yok. Hak, Hukuk, eşitlik, insani ihtiyaçlar talep eden, muhalif olan herkes potansiyel müşteri demektir. Biber gazına alışan halkı gelecekte ne ile engelleyecek yüce makamlar? İşi kökünden halletmek için, daha keskin olan Sarin gazı kullanmak zorunda kalacaklarından, fabrikamda Sarin gazı üretimine de imkân vereceğim. Devleti yöneten insanlar akıllıdır ve ülkelerini de, halklarını da çok severler! Ben, yerli gazı üretince dışarıdan alacak değiller ya. Böylece, epeyce dövizimizde ellere gitmemiş olacak. Ayrıca, yurttaşlarımız da, gâvur gazı ile değil, helal yerli gazla zehirleneceklerinden, günaha girmemiş olurlar! Tüplerin içine biraz da havagazı kattım mı epey ucuza mal olacak, ihaleler hep bende kalacak; ondan sonra da çil çil mangizler dolsun benim kasalara! Gemiyi biraz da sağ yana yatırdım mı; gel keyfim gel! Benim zengin olmam bitarafa da, bu millet sokaklara dökülüp ne diye çığrışıyor, çadır kurup, geceleri parklarda yatıyor, polis araçlarının altında ezilmeyi göze alıyor? Yaşlı insanlar bile gece yarıları boş tencerelerle yürüyüp, bazı olumsuzlukları dile getirerek bağrışıyorlar. Şenlik olsun, Spor olsun diye mi? İşte, siyasetin körlüğü, sağırlığı, dilsizliği akıl tutulması ve basiretsizliği burada başlıyor…
AKP ve Tayyip Erdoğan güç sarhoşluğu içinde, iç saldırganlığını arttırıyor.Başbakan ve yakın etrafındakiler, çok tahrik edici, karalayıcı, ayrıştırıcı, cepheleştirici kirli bir dil kullanıyorlar. Devlet yönetenlerin hiç kullanmayacağı ”biz ve onlar” terminolojisi üzerinden topluma bakıyorlar. Aslında, bu söylem ve davranış biçimi, sonun yaklaştığı işaret ve izlenimini veriyor… AKP ve Tayyip Erdoğan’ın Demokrasi anlayışlarını, irdelenmesi, tahlil edilmesi gereken bir anlayış olarak algılıyorum. Demokrasi, sadece taraftar memnuniyeti ve bizim oğlan çıkarı değildir. Demokrasiyi anlayıp özümsemiş liderler, halkın bilerek veya bilmeyerek verdiği gücü, korkut- mak, sindirmek, caka satmak için kullanmazlar, teslim edilen iradeyi ve iradenin kullanım hakkını, halkın yararı ve ülkenin geleceği için kullanırlar. AKP ve Tayyip Erdoğan, bu Demokratik kıstasları bilmezden görmezden geliyorlar…
Taksim Parkı yıkımına karşı başlayan olaylar, iktidar ve yetkili çevreler tarafından sadece bu çerçevede değerlendirilirse, soruna çözüm bulamazlar. Bu kalkışmalar, Askerin kafasına çuval geçirmekten tutun da, Cumhuriyetin tabi tutulduğu erozyona, Devletin eritilmesine, Lâikliğin ve devrimlerin karartılmasına, yargılama adı altında yapılan Hukuk dışı haksız uygulamalara, Eğitim ve Sağlık alanında yaşanan açmaz ve bilinmezlikleredir. Kamudaki personel yapılanmasına, ‘barış görüşmeleri’ adı altında terör örgütü ile kurulan ilişkilere, Siyasi iktidarın müsrifliğine rağmen, kamu ve özel sektörde çalışan emekçilere, Emeklilere lâyık görülen düşük ücrete, işsizliğe ve Tarım kesiminde yaşanan olumsuzluğa karşı yıllardır biriken öfkenin patlamasıdır… Başbakan, biz yüzde elliyi evde tutuyoruz diyor. Yani, onları mankurtlaşmış kabul ediyor. AKP iktidarının bu uygulamaları ve yüzde ellinin mankurtlaşması devam ederse, ‘çapulcuların(!)’ sayısı arttıkça, gözlere daha çoook biber gazı sıkılacak. Belki de, Devlet bütçesi yapılırken ‘Biber gazı’ gideri olarak bir fasıl eklenecek. Benim Biber Gazı fabrikamda çift vardiya çalışıp Polisimize gaz yetiştirecek. Korkum, halkımızın bu gaza alışarak, gazın etkisiz kalmasında…
Boş veer! Halkımız varsın alışsın! Onlar Alışana kadar ben çoktan zengin olurum!