Saza söz, söze saz gerek… Müzikten tat almak, kulağınızda hoş bir armoninin çınlamasını istiyorsanız, sazla sözü birlikte kullanmak zorundasınız. Aksi halde damağınızda hiçbir tat bırakmayan yağsız, tuzsu bir yemeğin lezzetsizliği kalır kulaklarınızda…
Siyasette böyledir. Siyasetin tümü bir koalisyondur, ortaklıktır ve ülke sorunlarını birlikte konuşabileceğiniz, birbirinizin ağzına bakarak birlikte çözebileceğiniz çok sesli bir korodur…
İnsanoğlu var oluşundan bu yana bağımsızlığın ve özgürlüğün peşinde koşmaktadır. Bu değerleri kabul eden ve mücadelesini veren toplumlar bu isteklerine kavuştukları gibi, insani yaşam düzeylerini de üst seviyeye çıkarmışlardır…
Ancak ülkemiz o aşamaya gelmemiş olacak ki; birileri sürekli solo söylemenin, talimatla yönetmenin ve herkesin kendine biat etmesinin peşinde koşuyor…
Yönetici seçilmiş birilerine bulunduğu konum ve yetkileri az gelmiş olmalı ki; her şey benim demeye başladı. Zaten konuşmalarında sahip olma tutkusunu dile getiriyor ve “Benim” diyerek her şeyi, herkesi mülkiyet torbasının içine dolduruyor. Benim… Benim… Benim! Dağ benim, taş benim, uçan kuş benim! Her şey benim!
Bu yollarda beraber yürüdüğü, yağmurlarda beraber ıslandığını söylediği dostlarına Devleti tümden eline geçirme, Devlet nimetlerini paylaşım kavgasından sonra, “ne istediler de vermedik” serzenişinde bulunan, erişilmesi gittikçe zorlaşan yetkiliye yurttaşların sorması ve cevap istemesi gerekir.
Yurttaş sormalı ve cevap istemelidir:
On Beş yıllık iktidarınızda terör neden durmuyor, gittikçe neden azgınlaşıyor?
Ülkemizde işsizlik neden önlenemiyor?
Neden yurttaşlarımızın yarısı yoksulluk sınırının altında yaşıyor?
Neden ülkede yıllardır bir tek fabrika bacası yükselmiyor?
Tarım ülkesi iken, neden gıda ithal ediyoruz?
Üniversitelerimiz neden bilim üretemiyor?
Dış borcumuz neden artıyor?
Paramızın değeri neden düşüyor?
Gelir seviyemiz neden düşük kalıyor?
Düşük de olsa, gelir neden adil paylaşılmıyor?
Ülkemizde suç oranı neden artıyor?
Adalet sistemimize ve mahkemelerimize neden kimse güvenmiyor?
Bütün komşularımızla neden hırlaşıyoruz, Dünyadan neden tecrit ediliyoruz?
Ülkemiz neden Mülteci işgali altında?
Eminim ki sorularınıza karşı alacağınız cevap şu olacaktır: “Benim, bizim hiçbir günahımız, suçumuz yok, kabahat sistemde, rejimde, muhalefette. Bu iş Parlamentoyla, Milletvekiliyle, Başbakanla, Cumhurbaşkanı ile olmuyor. Rejim değişirse, yönetimde tek ses çıkarsa bunların hepsini hallederiz, ülke refaha erer!”
Parlamentoda tartışılan Anayasa değişikliği önergesinin Demokrasiyle, Parlamenter sistemle, Cumhuriyetle uzaktan yakından ilgisi yok. Bu teklif yasalaşırsa, bir dikta yönetimiyle, faşizan bir rejimle karşılaşabiliriz. Topluma baskıdan, şiddetten başka bir getirisi olmaz.
Yönetenler paylaştıkça büyürler, başarılı olurlar. Mecliste tartışılan tasarı rejim değişikliğini hedeflemiş, tek adama göre hazırlanmış. Bu tasarı ‘siyasi Tanrı’ yaratır. Muhalefeti yok etmeye, toplumu dizginlemeye, köleleştirmeye yönelik sonuçlara gebedir.
Bu tasarı Meclisten geçer, yurttaşın önüne gelirse, esarete ve köleleştirmeye neden olacağından, yurttaşlarımız onaylama garabeti göstererek tuzağa düşmemelidir.
Ahlar, vahlar bizi kurtaramaz. Ülkemize de, milletimize de yazık olur!