Adı seçim hükümetidir.

Geçici hükümettir. 

Tek başına iktidar olamamış bir partinin direniş hükümetidir.  

İçi AKP'nin düşük profilli mensupları, AKP sempatizanı bürokratlar ya da aşina dostları ile kurduğu bir hükümettir... Yani "etkisiz elemanlar" hükümetidir.

Ahı-vahı yoktur. İki hafta sonra gidicidir.  

 

90-100 kişinin, Ankara'da, tüm devlet kurumlarının idare edildiği kentte, 24 saat gözetim alındaki tren garının önünde bir bombanın patlatılabilmesi şu demektir:

"Türkiye'nin dağında, mezrasında, tenha bir beldesinde olmasına gerek yok.

Halkınızı, insanlarınızı istediğimiz her noktada katlederiz."

Bu mesaj öncelikle Türkiye Cumhuriyeti devletinedir.

Devleti temsil edenleredir.

 

Türkiye'de zaaf ve zafiyet yeni değildir.

Özellikle son yarım asır içinde ülkeyi beyninden, kalbinden sarsan suikastlar olmuştur.

Kahramanmaraş ve Çorum katliamları, Abdi İpekçi ile başlayıp, Ahmet Taner Kışlalı'lara kadar gelen Turan Dursun, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Necip Hablemitoğlu suikastları vardır. Failler, ya da tetikçiler yakalansa bile azmettirenler, azmettirenlerin arkalarında duran güçler bulunamamıştır.

Yani o dönem bu dönem... o hükümet bu hükümet meselesi değil.

Zafiyetimiz gelenekseldir.  

 

Son iki yıl içinde Reyhanlı, Cizre, Diyarbakır ve en son olarak Ankara'da patlatılan bombalar ülkeyi derinden sarsmıştır. Ülke terör saldırıları karşısında (içeride ve dışarıda) zaafa düşmüş ancak iktidarda hiçbir bakan, bürokrat, genel müdür görevinden ayrılmamıştır.

İstifa müessesi zaaf içindedir.

"Ben bakanımı, bürokratımı yedirmem" inadı zaaftır.  

 

O yüzden bakan bey "istifa edecek misiniz?" sorusuna müstehzi gülüyor.  

Çünkü üzerinde hiçbir idari ve etik mekanizmanın, oto denetimin, ya da kamuoyu baskısının olmayacağını; olsa bile saman alevi gelip geçici olduğunu biliyor.

O yüzden "bakan niye güldü?" diye kızmaya gerek yok.

Sırıtan zaaftır!

 

***

 

Bir fıkra....

 

KİM VURDU?

 

Bizim Temel mavi trene bilet alacak. Tren hareket etmek üzere. Koşarak gişeye varır.
Gişenin önü bomboş. Bilet satan memur gazeteyi genişce açmış, gelen gidene bakmadan
önünü göremeyecek şekilde gazete okumaktadır. Temel aceleyle:
—“Hemşerum bir bilet verir misun?”
—“Kuyruğa gir!”
—“Yahu kimse yok kuyrukta, sadece benum.”
—“Kuyruğa gir!”
—“Etme kardeşum tren kaçacak, bir bilet ver.”
—“Olmaz, kuyruğa gir, der demez; Temel biletçinin gözünün ortasına yumruğu indirir.
Tokatı yiyen biletçi, gazeteyi atar, hiddetle bağırır;
—“Kimdi, bana vuran?”
Temel gayet sakin cevap verir:
—“Pilemeyeceğum, kuyruk çok kalabaluktu!”

 

***

İşini ciddiye almayan bir devlet mekanizması..

Her seferinde "tokadı kim vurdu?" diye aranıyor.

Bilemiyoruz...

Kuyruk çok kalabalık...