Biliyorsunuz bizim tüm yazılarımızda üç adet temel kaynağımız vardır. Bilim yüce dinimiz ve ebedi başkomutanımız Atatürk.
Ebedi başkomutanımız Atatürk diyor ki: Açık bir bütçenin sayısız sakıncalarını iyi bilen TBMM nin denk bütçe yönünde kesin karar sahibi bulunması devletin mali ve hatta genel politikası için büyük güvencedir. AKP iç güvenliği tehlikede görmüş ve “ İç güvenlik yasası taslağı hazırlayarak TBMM sevk etmiştir. Açık bütçeler yapınca devlet güvenceden yoksun kalır. Açık bütçeler yapınca devletin güvenceden yoksun kalacağını kim diyor? Ebedi Başkomutanımız Atatürk söylüyor. Bu naçiz yazar arkadaşınız da diyor ki, gerçekten 14 Mayıs 1950 den bu yana yapılan açık bütçelerle Cumhuriyetimiz güvenceden yoksun kalmıştır. Cumhuriyetimiz güvenceden yoksun kaldı ise güvenlik kanununa ihtiyaç var demektir.
Şimdi gelelim işin püf noktasına. Atatürk ne diyor. Açık bütçe yaparsanız devletimiz güvenceden yoksun kalır. Güvenceden yoksun kaldıksa güvenlik yasasına da ihtiyacımız var demektir. O halde İç Güvenlik yasasına gerek vardır. Ama bu yasa nasıl bir yasa olacaktır. Soru budur. Mademki açık bütçe yapınca sayılamayacak kadar çok sakıncası v ar ve devlet güvenceden mahrum kalıyor. O halde güvenlik yasası çıkarırken açık bütçeyi yasaklayan bir yasa çıkarmak gerekmektedir. Öyle değil mi. Ebedi başkomutanımızın emri böyle değil mi? Şu andaki Anayasamızın da emri bu şekildedir. Ama açık seçik bu konu anayasaya yazılmadığından 14 Mayıs 1950 tarihinden bu yana TBMM Anayasa + Bütçe ve Plan Komisyonları bu hükümleri görememişlerdir.
Anayasanın muğlak lastikli her tarafa çekilebilecek ifadeleri dışında iş garanti olsun diye 2001 de yapılan Anayasa değişikliğinde Cumhurbaşkanının kanunları bir defa daha görüşülmek üzere TBMM geri göndermeyi düzenleyen 89. maddeye şu fıkra eklenerek açık bütçeler Anayasal dokunulmazlığa kavuşturulmuştur.” Bütçe kanunları bu hükme tabi değildir” Yani diyorlar ki bütçe açık da olsa vatanı ve milleti ezen de olsa satan da olsa Cumhurbaşkanları bu bütçeleri veto edemez. Otomatik olarak imzalar. Bu güne kadar tam olarak uygulanan hiç çiğnenmeyen Anayasa maddesi işte budur.
14 Mayıs 1950 tarihinden itibaren yapılan açık bütçelerle Cumhuriyetimiz ve milletimiz gerçekten güvenceden yoksun kalmıştır. Yapılacak şey Anayasayı değiştirerek açık bütçelerin yapılmasını yasaklamaktır. Bunun için halen yürürlükte bulunan 166. Maddeyi yazalım sonra da değiştirilecek şeklini yazalım bu kangrenleşmiş sorunumuzu artık çözelim diye bu yazı kaleme alınmıştır.
Anayasa Madde 166. …ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak devletin görevidir.
Planda milli tasarrufu, üretimi arttırıcı, fiyatlarda istikrar dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı…tedbirler ön görülür. Kalkınma girişimleri bu plana göre gerçekleştirilir.
Şimdi de halen mevcut maddedeki fiyatlarda istikrar dâhil hiç birinin uygulanmadığı bu zavallı anayasa maddemiz olması gereken şekilde yazalım.
Anayasa Madde 166. …ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bütçeyi ekonomik bünye ile orantılı ve DENK yapmak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak devletin görevidir.
Planda milli tasarrufu, üretimi arttırıcı, fiyatlarda istikrar iç ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı…tedbirler ön görülür. Kalkınma girişimleri bu plana ve yapılacak DENK bütçelere göre gerçekleştirilir.
Anayasamızın 166. Maddesine Koyu olarak işaretlenen eklemeler yapılırsa ve 89. Maddeye 2001 yılında ilave edilen “ Bütçe kanunları bu hükme tabi değildir” cümlesi de çıkarılırsa mükemmel bir güvenlik yasası yapılmış olur. Maksat üzüm yemekse buyurun birlikte yiyelim. Ama maksat bağcıyı( Bu memleketin her karış toprağını şehit kanları ile sulayan Atalarımızın torunlarını)dövmekse. Size söyleyecek tek sözümüz var. “ Durmak yok dövmeye devam”
Dost acı söyler.