Bizim en büyük zaafımız, inancımızı, tarihimizi, siyaseti ve gelişmeleri araştırarak, inceleyerek, tartışarak, çeşitli kaynakları okuyarak bilimsel yolla değil, kulaktan dolma anlatılarla öğrenmeye çalışmamız ve yalan-yanlış aktarımlara inanıyor olmamızdır.
Bu tür öğrenim sistemimiz, ilkesizliği, çoğu kez kuralsızlığı ve yasa dışılığı da beraberinde getiriyor ve hayatın her alanında karmaşa, kargaşa ve olumsuz sonuçların doğmasına neden oluyor… Ve Türkiye ilkesiz yönetim uygulamalarından epey zarar görüyor…
Yakalandığımız ilkesizlik hastalığı her yanımızı sarmış durumda; özellikle ‘Ülke Yönetimi’ ve ‘Siyasal Partilerimizi’…
On Dört yıldır ülke yönetiminde bulunan ve Türkiye’yi başat bir ülke konumuna getirdiği iddiasında olan AKP’nin yaptıklarına ve durumuna bakalım:
Hükümetin durumu Tanrı’ya emanet. Bakanlar kurulu olarak kendi özgür düşünce ve eylemleri ile karar almaları olası görünmüyor. Tüm söylem, eylem ve uygulamaları Tayyip Erdoğan güdümlü işliyor ve “Tek adamlı” bir sistemin yolları döşeniyor…
Dış Politikası iflas etmiş, etrafında hasım ülkeler yaratmış, Eğitimi Ortaçağ konumuna gerilemiş, Devletin ve Kamunun elinde değer taşıyan hiçbir Ekonomik varlık kalmamış, Ülke toprakları terör alanına, sınırları kevgire dönmüş, işsizlik kronikleşmiş, yatırım durmuş, Ekonomi tabana vurmuş durumda. Dış borç yıllık bütçenin üç katına ulaşmış, Uluslararası itibarı tabana vurmuş, İnsanları mutsuzlaşmış bir ülkedir AKP’nin hediyesi… (Devirlerinde halk ve ülke adına koydukları bir tuğla, attıkları bir adım varsa, minnet ve teşekkürlerimiz bakidir!)
‘İleri Demokrasi’ iddiasıyla ortaya çıkan AKP, şu sıralar kitaplara yazılacak bir imtihan veriyor. Bir kişinin ihtirasının esiri duruna düşerek, seçimle iş başına gelmiş Parti Başkanı Başbakanını kurban veriyor, gelişmeleri seyreden Milletvekilleri halktan aldıkları emanete sahip çıkamıyorlar…
AKP seçimli kurultaya gidiyor. Kurultay kâğıt üzerinde Parti kararı gibi görünse de, aslında kararı AKP adına Tayyib Erdoğan alıyor, Parti yönetimine ve Üç Yüz On Yedi milletvekili olan Parti gurubuna dikte ediyor. Başbakan birilerince görevden atılıyor. Parti şeklen seçime gidiyor. Aslında, partinin seçilecek başkanı, yönetim kurulu üyeleri, atanacak Başbakan ve Bakanlar birileri tarafından çoktan listelenmiş durumda. Kongre üyeleri şeklen oy kullanacaklar, Üyeler, yöneticiler ve Milletvekilleri birilerinin oynadığı bu oyunu seyrederken, ‘düşük profilli Başbakan’ atanacağından, kendi profillerinin düştüğünü de gık demeden kabul edecekler…
Bu anlayış, bu uygulama, bu davranış, AKP’nin Demokratik siyasi bir yapı, hukuk Devleti ve halkın iradesinin ne olduğu konusunda tutarlı bir anlayış ve ilkesinin olmadığının göstergesidir.
MHP’deki kriz içinden çıkılmaz durumda. İşin en ilginç yanı; ezici bir meclis çoğunluğuna sahip AKP iktidarına muhalif bir partinin destek çıkması ve alenen koalisyon teklifinde bulunması! MHP’nin, AKP’nin iktidar garantisi olarak siyaset yapma isteği siyasal tarihe ilginç bir not olarak geçecektir. Merkez yönetiminin Hukuku arkadan dolanma gayretleri de yönetim ilginçliğinin dozunu hayli yükseltiyor ve antidemokratik anlayışın egemenliğini sergiliyor.
Bu anlayıştaki bir partiyle, Siyaset yollarının nerelere sapacağı ve hangi amaçlara yönleneceği ise hayli düşündürücüdür…
HDP’yi ülke ve millet bütünlüğünü kavramış ve Demokrasi içinde işleyişini sürdüren bir parti olarak düşünmek kimi yanılgılara sebep olabilir. Parti yöneticisi bir Milletvekilinin T.C. Devletine ‘komşuluk’ teklifinde bulunması temel anlayışın ve hedefin ne olduğunu yeterince açıklıyor. Kitlesel katliam yürütmüş biri ve etnik terör kaynağı bölge ve terör yöneticileriyle sürekli siyasi ilişki içinde olmaları ve terör örgütünün talepleri doğrultusunda siyaset yürütmeleri HDP’nin aldatıcı yönüdür, HDP terör örgütünün kamufle edilmiş siyasi yüzüdür.
Bu partiyi Demokrasinin bir parçası ve Demokratik siyasal yapının bir elemanı olarak görüp kabul etmek gelecekte daha çok çıkmazın oluşmasına neden olabilir…
Cumhuriyetin kurucu partisi, ama çok partili sistemin müzmin ‘Ana Muhalefet’ Partisi CHP, mevcutlar içinde halen en ilkeli duruşu gösteriyor. Özellikle Emperyalist çevreler Bağımsızlık mücadelesindeki direnişi ve sömürge taleplerinin reddedilişini unutmuş değiller. Her ne kadar, Demokrasi uğruna sözde CHP’ye yakınmış gibi dursalar da, özde CHP’nin iktidarına pek taraf oldukları düşünülmemeli. Ayrıca CHP, Gerici çevrelerin sürekli kılmaya çalıştıkları çemberini yarmak için zaman ve emek tüketmek zorunda kalıyor…
Kimi konular ve uygulamalarda, çevresel ilkesizlik dumanı zaman zaman CHP’nin başını da sarıyor ve ileri yürümekte zorlanıyor.
Cumhuriyetin Lâiklik ilkesi sayesinde Meclis Başkanı olan zat, ‘Lâiklik Anayasadan çıkarılmalı’ buyruğunu veriyor. Belli ki, Cumhuriyetin ve Lâikliğin faziletini kavrayamayacak kadar karanlık ve gerici bir beyin yapısı var. Bu taleple karşılaşmak, Cumhuriyetin ve yoksul Ulusun, kimi boş kişilere ne kadar emek, para ve zaman harcadığının üzüntüsüne neden oluyor…
Bu kadar ilkesiz siyasi bir yapı içinde işlerin düzgün gitmesi, ülkenin hukuk temelinde Demokratik şekillenmesi, insanların mutlu olması, Dünya Devletleri içinde saygın ve onurlu bir yer edinmesi elbette mümkün değildir. İlkesizlik fırtınası sadece bir kesimi değil, ülkenin tümünü ve hepimizi boğmakla tehdit ediyor. Bu ülke, yönetenlerin ve egemenlerin ihtiraslarına kurban verilmemelidir. Bu ülkede yaşayan Seksen Milyon yurttaş, onurlu bir Devlet, mutlu insanların yaşadığı bir ülkeyi yaratmak zorundadır. Görev, yaşadıklarımızı doğru yorumlamak, hedeflerimizi doğru seçmek, Hukuk, Laiklik ve Demokrasiyi rehber edinmektir…
Aksi halde, Mezar taşlarını okuyup ağlamanın kimseye yararı olmayacağı gibi, insanca yaşamak için çare de değildir…
Yazımızı Şair Eşref’in mısraları ile bitirelim:
S..tı cihana gitti Abdülhamid-i Evvel
Tüy dikti sonra geldi Abdülmamid-i Sani.