Biz Türkler tarihimiz boyunca Kağanlık, Hanlık, Birlik, Krallık, Beylik, Özerk Sosyalist Cumhuriyet, Demokratik Cumhuriyet, İmparatorluk, Cumhuriyet şeklinde Yüz Altmış Dört (164) Devlet türü ve yönetsel tüzel kişilik oluşturmuşuz.

            M.Ö. 700 lü yılların sonunda Sakalar eliyle başlayan Devlet kurma ve yaşatma geleneğimiz T.C. ve çeşitli irili ufaklı Devletler ve özerk Cumhuriyetlerle devam ediyor.

            Yüz Altmış Dört Devlet nerede diye sorarsanız; kimileri halen yaşarken, kimilerini beceriksizlik ve iç kavgalar nedeniyle kendimiz yıkmışız, kimilerini de başka devletler ve çeşitli istilacılar eliyle yıkılmış.

            Devletlerin tarih sahnesinden kayboluşunun en büyük iki nedeni var; birisi başkalarınca işgal ve istila, bir diğeri de yönetsel hatalar nedeniyle parçalanmalar, hukuksuzluğun hastalık halinde Devleti ve toplumu sarması ve Devlet yönetimindeki kişilerin ihtiraslarının zapt edilemez duruma gelmesidir.

            Ülkemiz şu anda herhangi bir işgal tehlikesi yaşamıyor. Ancak Hukuksuzluk ve yönetim hataları nedeniyle bölünmeye, toplumsal çözülmeye doğru hızlı bir kayma ve erime içinde bulunuyor.

            Ne yazık ki; Türkiye konuşmuyor, yazmıyor, okumuyor. Sadece bakıyor ve dinliyor. Dinlediğini de yeterince tahlil etmiyor, nedenlerini sorgulamıyor, haksızlıklar ve olumsuzluklar karşısında direnç gücü oluşturamıyor.

            İçine düşürüldüğümüz durumda ülke çeşitli kanallardan bloke edilmiş durumda.               Hukuk sistemi iktidar paralelinde bir görüntü veriyor ve toplumsal güvenini yitirmiş durumda.

            Dış destekli etnik bölücü ve dinsel terörün devamlılık kazanması, dış ilticalar ve iç göç ülkede belirsizlik ve endişe yaratıyor.

            İşsizlik ve kamu yönetimindeki tarafgir davranış ve uygulamalar insanları umutsuzluğa itiyor, Devletle birey arasındaki uzaklık giderek artıyor.

            Emeğin sınıfsal erimesi hızlanarak derinleşiyor, erime toplumsal tepkilerin cılız ve güçsüzlüğünde kendini gösteriyor. Sendikal ve diğer sivil toplum örgütlenmeleri durma noktasına geliyor ve giderek cazibe ve etkinliklerini kaybediyorlar.

            Basın ve yayın organları AKP iktidarı çerçevesinde kolonileşiyor, iktidarın dağıtımını planladığı nimetleri paylaşıyorlar. ‘Yurttaşın haber alma özgürlüğü’ hiçe sayılıyor, Televizyon ve Gazetelerin büyük çoğunluğu AKP iktidarının, hatta bir kişinin borazanı gibi yayın yapıyorlar.

            Meclis, ülkede Demokrasinin önünü açmak yerine, çoğunluk diktatoryasının aracı gibi çalıştırılıyor. Çoğunluk Partisi AKP, kendi iradesi yerine meclis dışı bir kişinin iradesine boyun eğmiş, Ulusu değil, aşiret ağalığı pozisyonuna taşıdığı bir kişinin emirlerine yasal kılıf hazırlamakla güya yasama görevi yürütüyorlar. Bu durum TBMM’nin kuruluş ve var oluş felsefesinin yok sayıldığı anlamı taşıyor ve Meclisin ülke yönetiminde devre dışı kalmasına sebep oluyor.

            Ülkede tüm kurumlar erime içine girerken, en büyük erime ve erozyon Siyasal Partilerde yaşanıyor. Parti kongreleri tuluat tiyatrolarına dönüşmüş gibi. Kongre üyelerinin kendi özgür iradeleri ile hareket etmeleri mümkün değil. Önlerine ne konursa yemek, ellerine hangi isimler verilirse seçmek zorundalar.

            İktidar partisi sözde kongre yaptı. Sonuçlar ve isimler aşiret ağası gibi davranan birileri tarafından zaten belirlenmiş ve kendilerini kongrede yetkili sanan kalabalığa emir yoluyla bildirilmişti. Onlarda verilen emri yerine getirdiler.

            Kişilerin, karşısındakini kandırması, aldatması ahlâki ve insani değildir; kurnazlıktır. Ancak insanların kendi kendilerini kandırması, aldatması sadece aptallıktır. AKP Meclis gurubu ve kongresi, kendi yönetenlerinin ileri sürdüğü seçilecek olanın “düşük profilli bir Başkan ve Başbakan” olmalıdır emrinin gereğini yerine getirmiş ve istenen nitelikte birilerini yetkili yerlere getirmiştir.                    Bunun yanında AKP örgütü, yaptıkları kongre ve seçtikleriyle kendilerinin de düşük profilde olduklarını onaylamış, tescil etmişlerdir. Acaba AKP Kongre üyeleri gerçekten seçim yaptıklarına inanıyorlar mı? Şayet inanıyorlarsa ülke insanının IQ testine tabi tutulması gerekir. Çünkü bu ülkeyi On Dört senedir bu insanlar yönetiyor.

            Türkiye hızla Siyasal bir boşluğa doğru kayıyor. Sonu olmayan, nereye varacağı belli olmayan bir yolculuk gibi adeta! Bu gidişatta hepimizin suçu ve günahı var!

            Bu belirsiz yolculuğu, bu kaymayı durdurmak yurttaş olmanın asgari gereğidir… Gücümüzü, aklımızı, Hukukumuzu başkalarının eline vermeden özgür bir ülke olmanın mücadelesi verilmelidir….

            Şayet aptal ve korkak seyirciliğimiz devam ederse, önümüzdeki sonu belli olmayan dönem, tarihimizde sıkça rastladığımız gibi farklı bir isimle kayda girecek.

            I¬.MEÇHUL–İYET DÖNEMİ... Yaşamak ister misiniz?