Yıl 1979...

İran'da batılıların (ABD ve Fransa'nın) desteği ile İslam Devrimi gerçekleştirildi.  

Humeyni sol, sosyalist, ilerici, demokrat bir yönetim getirmedi.  Ama sol, sosyalist, komünist, ilerici ve demokratlar Humeyni'nin Devrim Muhafızlarına Şahlık rejimini yıkarken sonuna kadar destek olmuştu.

Sonra Humeyni tarafından kurulan şeriatçı İslam devleti devrim öncesi işbirliği yaptığı tüm müttefiklerini teker teker ortadan kaldırdı. Lider kadrolarını idam etti, çoğu üyelerini ceza evine tıktı.

Komünist TÜDEH ve ona bağlı Halkın Mücahitlerini son üyesine kadar temizlediler.

Solcu, aydın, demokrat, liberal... "Hık mık" diyenlerin tamamı dışlanıp, işkence gördü. O gün bugündür, ne zaman "devrim ilk önce kendi çocuklarını yer" sözüne denk gelsem İran'ı hatırlarım.

 

Türkiye'de 14 yıldır AKP'nin tek parti iktidarı var.

Bu dönem onlara göre "kansız bir devrim" bize göre ise "karşı devrim"dir. Yola çıkarken yanlarında liberaller vardı. Hasan Cemal'ler, Cengiz Çandar'lar, Ahmet, Mehmet Altan'lar, Nuray Mert, Nazlı Ilıcak'lar...  Gülen cemaati vardı. Diğer cemaatler vardı. Eski solcular, sosyal demokratlar, komünistler vardı. Eski devlet bürokratları, 28 şubat mağdurları, eskiden devletin hışmına uğramış asker, güvenlikçi, bilim adamı, işadamları ve gazeteciler vardı.

 

Neyse uzatmayalım... 

2010 yılından itibaren Avrupa Birliği projesi terk edildi.

Sonra ayrışma, ayırma ve dışlama süreci başladı.

AKP iktidarı "askeri vesayeti" ve darbeler dönemini bitirdiğini düşünüp, kendi vesayetini kurmaya yöneldi.  

Önce liberallerle, sonra bazı eski gazetecilerle yolları ayrıldı.

Sonra  "saltanatta iktidar bölüşülmez" diyerek Osmanlı'nın saray gelenekleri benimsendi. Güce ortak olmak isteyenler dışlanmaya başlandı. İttifaklar tam bozulmuşken 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları ile bir kısım devlet ve hükümet adamlarının da içinde olduğu bir yolsuzluk operasyonu yapıldı.

Ve malum... Operasyonun arkasında olduğu düşünülen Gülen cemaati devleti ele geçirmeye çalışan "paralel çete"  olarak ilan edildi.

Ve operasyonlar tersine döndü.

Yani DEVRİM en besili ve afacan çocuğunu yemek istiyordu.

Önceki gün İpek Medya grubuna bağlı gazete ve televizyonlara yapılan baskının cadı avının bitmediğini gösterdi.

 

Yukarıdaki  olayların ayrıntıları bu yazının konusu değil.

Ama bu geçici hükümet eliyle devam ettirilen operasyonu hazmedemeyen insanlar "hık mık" diyen mesajlar attı. Ve onlardan birisi de Mahir Kaynak'ın kızı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan'dı. Hep AKP yanlısı yorumları  ile tanıdığımız akademisyen Deniz Ülke Arıboğan'ın TRT'deki işine hemen son verildi. Yani devrim sadece en besili ve afacan çocuğunu değil; akıllı, bilgili görgülü, güzel ve sarışın bir çocuğunu da yedi!

 

***

Bu korku filmi ne zaman biter...

Başrol oyuncusunun kendi gölgesini idam etmeye çalışması ve başarılı olmasına kadar...