Evren, dengeler üzerine kurulmuştur. İnsanların birlikte yaşamaya başladıkları zamandan beri ideal yönetim şekilleri üzerine tüm düşünürler kafa yormuşlar. Hatta bu konuda kitaplar yazmışlardır. Bu kitaplardan bazıları günümüze kadar gelmiştir. Muaviye dönemine kadarda halifeler seçimle iş başına geliyorlardı. Muaviye kendi oğlunu halife yapınca ondan sonra halifelik babadan oğla geçer olmuştur. Hıristiyanlarda ölen papa'nın yerine kardinaller yeni papayı seçmektedirler.
Demokrasi, bugüne değin bulunan en iyi yönetim şeklidir. Yönetenler, Barajlarla bazı kısıtlamalar koysalardı, kuvvetler ayrılığı sayesinde karşılıklı sorumluluklar ve denetimlerle dengeler oluşturulmaktadır. Ülkemiz 23 Nisan 1920 den beri, halkımızın bilinçliliği ve örgütlülüğü oranında demokrasiye yakın yönetilmektedir. Demokrasi, kuvvetler ayrılığı prensibi ile varlığını sürdürebilir. Yasama, yürütme ve bağımsız yargı mutlaka birbirini denetlemeli ve görev ve yetki sınırları anayasa ile belirlenmiş olmalıdır.
Seçimle işbaşına gelen iktidarlar, tüm çalışmalarını anayasa sınırları içinde yapmak zorundadırlar. Örneğin bakanlıkların ve özerk kuruluşların bütçe ile doğan kaynaklarının harcamaları Sayıştay tarafından düzenli olarak denetlenir. Bir sonraki yılın bütçesi hazırlanırken TBMM tarafından görüşülür. TBMM'nin çıkardığı yasalar Anayasa mahkemesi tarafından denetlenir. Ülkemizde zaman zaman seçimle işbaşına gelen yöneticiler halktan gördükleri aşırı teveccüh sonrasında özellikle yargı ve bürokrasiden bazende anayasadan şikâyetçi olurlar.
Geçmişte, 'ANAYASAYI BİR KEZ DELMEKLE BİRŞEY OLMAZ' diyen Başbakanlar bile çıktı. Bu yıl Cumhuriyet tarihimizde ilk kez 132 Bakanlık ve özerk kuruluşun Sayıştay denetim raporları TBMM'ye gelmeden gelecek yılın bütçesi görüşülüyor. İktidar partisi sayısal çokluğu ile denetimden kaçıyor. Muhalefet bağırıyor çağırıyor. Ama nafile. İşler ters gitmeye başlayınca suçlu aranmaya başlanır. Sayın Başbakan'da on yıl sonra işler ters gitmeye başlayınca Yargı ve bürokrasiyi suçlayarak durumu kurtarmaya çalışıyor. Ama suçlu yaratmaya çalışırken, kendisini ve partisini vareden demokrasiye ters düşüyor.
Sayın Başbakan, 'Bürokratik oligarşiden' yakınıyor. Bürokratlar yasalarla belirlenmiş görevleri yaparlar. Ama isteniyor ki; Bürokratlar iktidar partisi ne isterse onu yapsın. Örneğin Sağlık Bakanı eşinin ameliyatında kendi çıkardığı kararları çiğnemedi mi? Bürokratlar biliyorlar ki; İktidarlar gidici devlet kalıcıdır. Bu nedenle devletin memurları yasal sınırlar dışına çıkmıyorlar. Bir de sormazlar mı? Bu bürokratları on yıldır sınır tanımadan kim atadı?Sayın Başbakan, iktidara geldiği günden beri yargıyı ele geçirmek için yasalar çıkararak yeni düzenlemeler yapmayı sürdürüyor. Sayın Cumhurbaşkanı da iktidara yakın isimleri sırası geldikçe atıyor. Buna rağmen Sayın Başbakan hala yargıdan da yakınıyor. Doğal olarak Sayın Başbakan, yakın arkadaşlarının durumuna bakıp imreniyor. Örneğin Katar Emiri'nin yargı diye bir sorunu yok. Suudi Arabistan Kralı'nın bir sorunu yok. Haklı olarak onlar gibi olmak istiyor. Zaten Zapsu ne diyor; "Zaten R.T.Erdoğan başkan yetkisi kullanıyor. Başkanlık sistemine geçelim de denetlensin" Bir de Sayın Başbakan "Başkanlık sistemi Türk modeli" olsun diyor. Ama ABD'de Başkan bir büyükelçiyi bile parlamento onayı olmadan atayamıyor. Nasıl, Adalet herkes için gerekli ise demokraside herkes için gereklidir.