RTE ortalığı karıştırmak istemiş, karıştırdı da.
Anayasa Mahkemesi kararına saygı da duymuyorum, karara da uymuyorum” dedi ve ekledi, “Şimdi yola çıkıyorum, ortalık biraz daha çalkalanabilir.
Ortalık çalkalansın, karışsın istemiş.
Çünkü biliyor söylediği sözlerin tartışma yaratacağını. Biliyor, hukuksuzluğu savunduğunu. Söylediklerinin demokrasilerde söylenemeyeceğini tahmin ediyor.
Anayasanın 153. Maddesi çok açık. Yasama, yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak “zorunda” olduğunu söylüyor.
“Zorundadır” diyor.
Kuzu kuzu , tıpış tıpış, uyacaksın.
Çünkü yürürlükteki anayasa öyle yazıyor.
Haa diyeceksiniz ki, kim takar anayasayı, ben daha geçen sene, bu anayasa için “bekleme odasındadır” diye televizyonlarda açıkladım. Uymayacağımı ilan ettim.
Ee, olabilir. Her şeyin bir bedeli, karşılığı var. Bazen gecikerek gerçekleşiyor bazı suçların karşılığı.
Bakın daha iki gün önce basında yer alan küçük bir haberi hatırlatayım.
Giresun İl Milli Eğitim Müdürü Halit Azizoğlu, kendisini haksız şekilde görevden alan, sonra mahkemenin verdiği yürütmeyi durdurma kararını uygulamayan eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’i ve bürokratlarını mahkum ettirmiş, tazminat kazanmış.
Görüldüğü gibi mahkeme kararlarına uymak gerekiyor.
Mahkeme kararları isteyenin uyduğu, isteyenin reddettiği bir oyun değil, herkesi bağlar, herkes uymak zorunda. Buna Cumhurbaşkanları da dahil.
Örneğin, arazi, haciz, boşanma, dolandırıcılık, hırsızlık, sahtecilik konularında davayı kaybeden, “ben bu mahkemenin kararını tanımıyorum, uymayacağım “ diyemez.
RTE, bu açıklamayı, Ceza evinden çıkan Can Dündar ve Erdem Gül için yaptı.
Dündar ve Gül’ün 24 mart günü duruşması var.
RTE’nin açıklaması 24 martta davaya bakacak olan mahkeme heyetine baskıdır, tehdittir.
“Bu kişileri mahkum et, içeri at, ben öyle istiyorum, sonra sizin için iyi olmaz” demektir.
Bakalım mahkeme heyeti bağımsız yargıdan, evrensel hukuktan yana mı olacak, yoksa korkup, Saray’ın mahkemesi gibi mi davranacak. Göreceğiz.
RTE, Anayasa Mahkemesinin Dündar ve Gül hakkında verdiği, tahliyeyle sonuçlanan kararını eleştirirken diyor ki, “Bana göre medya’nın sınırsız özgürlüğü olamaz”
“Bana göre” ne demek?
Bu kurallar “sana göre”, senin paşa gönlüne göre olmuyor.
Yüzyılların birikiminden, ödenen bedellerden, basın ve ifade özgürlüğü diye adlandırılan, evrensel kabul gören, kağıda dökülen, uyulması esas olan kurallar vardır. Bu kurallar da demokrasi olan her yerde geçerlidir.
Bunun adı, insan hakları evrensel bildirgesidir, temel insan hakları belgesidir. Anayasalardır, yasalardır.
Yani “bana göre” diye bir şey yok.
“Bizim 13-14 yıllık iktidarımız, medyanın fikir ve düşünce özgürlüğü noktasında en ideal noktaya ulaştığı dönemdir.” Diyen RTE, kendi dönemlerinde basın mensuplarının sürekli cezaevine doldurulduğu dönem olmadığını savunuyor.
Bu sözler tümüyle yanlış. Bu iktidar dönemi en fazla sayıda gazetecinin cezaevlerine girdiği dönemdir.
Örneğin 2011-2012 yıllarında ( Ahmet Şık, Nedim Şener’in de aralarında bulunduğu) cezaevlerindeki gazeteci sayısı 105 olarak kayıtlara geçmiştir.
Halen cezaevlerinde 30 dolayında gazeteci vardır. Dolayında diyorum çünkü bu sayı her hafta (borsa gibi) yeni tutuklamalarla değişiyor.
Her yazı yazanı, haber yapanı örgüt üyesi olmak ve örgüt propagandası yapmak suçundan cezalandıran Terörle Mücadele Yasası (kaldırılması gerekirken) 2006 yılında bu iktidar tarafından daha da ağırlaştırılmıştır.
İMC Tv. Üç gün önce kapatıldı.
Cemaatçilerin elinde diye iktidarın bir süre önce el koyduğu, kayyum atadığı, İpek Medya kuruluşları olan Bugün, Millet gazeteleri ile Kanaltürk TV. Bugün TV iki gün önce kapatıldı, 500 basın emekçisinin işine son verildi.
Bunlar sadece birkaç örnek.
Haydi şimdi tekrarlayın bakalım. İktidarınızda Türkiye’de basın özgürlüğü ne durumdaymış?
Bunlarla mı övünüyorsunuz?