Bir aya yakın süredir İtalya’da Milano’daydım. Orada yaşayan kızımı, torunumu ziyarete gittim.
Her yurt dışı seyahatimde gittiğim ülkeye göre iyi ya da kötü duygulara kapılırım.
Gazetecilikte 40 yılım geride kaldı. Pek çok ülkeye gitme şansım oldu.
Örneğin, gittiğim bazı ülkelerden örnek vermem gerekirse, İran, Irak, Cezayir, Fildişi, Gana gibi ülkelerden dönerken kendi ülkem için umutlanırdım, hatta sevinirdim. Biz iyiyiz, bu ülkeler ne kadar geri durumda diye.
Çünkü sözünü ettiğim ülkeler demokrasi, İnsan hakları, kadın hakları bakımından ve içinde bulundukları yaşam koşulları açısından son derece kötü durumda olan ülkeler.
Yönetici durumdaki, Şeyhler, Şıh’lar, Krallar için sorun yok. Onların ve sülalelerinin keyfi gıcır.
Bu ülkeleri görünce, “iyi ki Türkiye Laik bir dünya sistemine geçmiş. Demokrasi açısından çok eksiklerimiz var. Ama bu ülkelerin bizim bugünkü düzeyimize ulaşmaları olanaksız gibi.” Düşünürüm.
Bunun bir de tersi var.
Ne zaman Avrupa ülkelerine gitsem,(tüm Avrupa ülkelerine defalarca gitme şansım oldu.) Dönüşte umutsuzluğa kapılırım.
Türkiye’deki, darbeler, gericilik, yoksulluk, doğa’nın korunması, özellikle demokrasi, insan hakları, basın ve ifade özgürlüğü konusundaki durumumuzu bu ülkelerde karşılaştırır, “bu ülkeler karşısında ne kadar geri ve zavallı durumdayız” diye üzülürüm.
İtalya’dan bu dönüşümde de aynı duyguları yaşadım.
Artık gerici yöneticilerin elinde o orta doğu ve Afrika ülkeleri ile aynı kulvara gerilemiş durumdayız.
Milano’da, İtalyan olan Damadımın yakınlarının evinde Paskalya kutlamasında buluştuk.15-20 kişiyiz.
Ben Türkiye’den gelen konuk olarak özel sorulara muhatap oldum.
Bana, “Türkiye’ye dönmeyin. Orada sık sık bombalar patlatılıyor. İnsanlar öldürülüyor. İç savaş var. Diktatör yönetim var. Gazeteciler saldırı altında.” Diyorlar.
Ben onlara, biraz da zorlanarak,” evet ama bakın Brüksel’de de bomba patlıyor” diyorum.
Bana yanıtları çok net, “Hayır, hayır,Brüksel’de de, Paris’te de bombalı eylem yapanlar Türkiye’den geliyor, orada korunup, besleniyorlar.Bombacıların kaynağı, üretim merkezi artık Türkiye.”
Buna ne yanıt verilir ki?
Veremiyorum elbette.
“Haklısınız, ama…” demekten başka.
Dışarıdan Türkiye böyle görülüyor.
Ülkenin en tepe yöneticisinin günlük mesaisi, eylemi camilerin önünde başlıyor.
Biliyor ki, TV. Kameraları canlı yayında. Buradan oy gelecek.
“Şehitlerimize Allahtan Rahmet, yakınlarına…”
Eee?
Bu ölümleri kim önleyecek? Umurunda değil.
“Şehitlik en yüce mertebe, ne mutlu size”
Sonra?
“Bize muhalefet edenin dokunulmazlığını kaldıracağız.”
“öyle kitaplar var ki, bombadan daha tehlikeli, terörün emrine giren bu kişilerin teröristten farkı yoktur. Terörle bağlantılı bu kişileri vatandaşlıktan çıkarmamız lazım.”
Faşist hareket partisinin başındaki de onunla yarışıyor; “ O illerde, ilçelerde taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmayın.”
Verdiği akıla bakın.
Nereye? Düşman ülkesine mi gidip baş kesiyorsunuz?
RTE’nin ondan aşağı kalmaması gerekiyor. Devletin operasyonları, bombalamaları için diyor ki; “Buralarda, ağır, orta hasarlı diye hiç bunu dinlemeden, sadece tarihi eserleri bir kenara koyarak, diğerlerini tamamen yıkmalıyız.” (12 nisan tarihli gazeteler)
Bölgeyi insansızlaştırma.
Oy almak için, ya da oy vermeyeni yok etmek için, iktidarını sürdürmek için bulduğu yol bu.
Bir ay Türkçe gazete ve TV’den uzak kaldıktan sonra dönünce gördüm ki değişen şey, baskının daha da ağırlaşmış olması.
İktidar yandaşı Vakıftaki çocuklara tecavüz için,”bir kereden bir şey olmaz” diyen kadın bakan susmuyor da. Konuşmaya devam ediyor.
Cinsel saldırı ve istismar haberlerinin çocukları ve aileleri rencide ettiğini belirtiyor, bu tür haberlerin yayınlanmasına karşı çıkıyor.
Gizli kalsın, kimse duymasın, tacizler, tecavüzler devam etsin değil mi?
Tecavüz rencide etmiyor, haber yapılması, yazılması rencide ediyor bunları.
Arsızlığın böylesine de bravo.
Komik şeyler yok mu bu ülkede? Elbette var.
Orman ve su işleri bakanı, Türkiye de dahil doğu Akdeniz ülkelerindeki kuraklığa dikkat çeken Amerikan uzay ve havacılık dairesine tepki göstererek,”NASAda kim biz onlardan daha iyiyiz” diyor.
Kuraklık deyince aklına sadece ve hep yağmur duasına çıkmak gelen, sadece bunu bilen bakan var da hiç olmazsa bizi güldürüyor.