Hiç mi güzel şey olmuyor bu ülkede? Sürekli kötü haberler, katliamlar, baskılar, cinayetler.
Oysa mutlaka güzel şeyler de oluyor(dur) bu ülkede.
Örneğin, Cumhurbaşkanı RTE ve Başbakan Davutoğlu, PKK’nın Mardin’de kaçırıp sonra serbest bıraktığı Anadolu Ajansı çalışanı üç gazeteciyi telefonla arayarak, “Geçmiş olsun” dileğinde bulundu. Bu güzel bir şey. Bugüne dek yapılmamıştı. Gazetecilere hep dava açılmasından söz ediliyor.
Gazeteciler, özellikle de Güneydoğu’da görev yapanlar çok zor koşullarda çalışıyorlar.
10 gün kadar önce de İMC TV. Kameramanı Refik Tekin görev yaparken Özel tim görevlilerinin açtığı ateş sonucu vurularak yaralanmıştı. Ambülansa konulurken de resmi polisler tarafından tekmelendi. Hastaneye kaldırıldı. Hastanedeyken gözaltı kararı çıkartıldı. Neyse ki sonra serbest bırakıldı. RTE ve Başbakan bu gazeteciyi aramadı, sormadı, üzüntüsünü belirtmedi. Ama olsun, bence haberleri olmamıştır. Öğrenince emin olun onu da ararlar.
Daha 4 gün önce Şırnak Silopi’de Dicle Haber Ajansı( Diha ve Jinha) muhabirlerinden Ahmet Kanbal, Sebahattin Koyuncu, Eylem Baykuş, Servet Yiğen, Mazlum Dolan Güvenlik görevlilerince gözaltına alındılar, bir süre sonra serbest bırakıldılar.
Ben eminim ki, RTE ve Başbakan bu gazetecileri de arayıp moral vereceklerdir. Hem PKK’yı, hem güvenlik güçlerini, Valileri, gazetecilerin özgür şekilde görev yapmalarının sağlanması için uyaracaklardır.
Çünkü ister PKK, ister başka silahlı güçler olsun, gazetecilerin görev yapmalarını engellemek, tehdit etmek, kaçırmak, gözaltına almak hukuksuzdur, basın ve ifade özgürlüğüne açık müdahaledir.
Aslında güzel şeyler de oluyor, bu ülkede.
Gazetecilere Özgürlük Platformunun ( GÖP) bileşeni basın örgütlerinin başkanları, meslektaşları, üyeleri olan Can Dündar ve Erdem Gül’ü ziyaret etmek için bir ay önce Adalet Bakanlığına başvurdular ancak izin verilmedi.
Olsun, her şeyi büyütmemek lazım.
Adalet Bakanlığı bu hatasını tamir etmek istemiş olmalı ki, iktidarın yayın organı olan Bugün gazetesinden bir muhabire (Aslında görevli demek daha doğru) izin vermiş. O görevli de gitmiş, Silivri Cezaevinde incelemede bulunmuş. Manşetten haber yaptılar.
Can ve Erdem’in kaldığı cezaevi meğerse cennetten bir köşeymiş. Dublex odaları, elbise dolapları, penceresi bile varmış. Mutfakta kazan dolusu “Nefis” yemekler pişiyormuş. Dündar ve Gül’ün kaldığı bölümde bilgisayar odası da hazırlanmış (Kullanılmasa da hazır!) Temizlik ve yemeklerin kalitesi 1. Sınıfmış. Öyle güzel anlatılıyor ki, okuyan herkesin gözü orda kalıyor. “Nasıl etsek de biz de gitsek orda kalsak” diyenler bile olabilir. Bu haberi yapan gazeteci kılıklı görevliyi ödüllendirmek, madalya takmak gerekir. RTE bunu Saray’a çağırıp, cebine harçlık koymalı. Bunu hak etti.
İyi haberler diye başladık, devam edelim. İç karartıcı haberlerden bıktık. ABD ve Rusya Suriye’de ateşkes için anlaştı. Haber iyi de, yine de bir hinoğlu hinlik var. Bunlar kendi aralarında anlaşıyorlar, Türkiye’yi sallayan yok. Olacak iş mi?
Örneğin BM Suriye özel temsilcisi, “bu konuda sorun olan Türkiye’dir” diye açıklama yapmış.
BM temsilcisi Staffan Mistura, Türkiye’nin Suriye topraklarını bombalayarak her şeyi karmakarışık hale getirdiğini söylüyor.
Pişmiş aşa su katan bir başkası da şu bizim Obama. Obama’ya , “Ya Türkiye ya PYD, hangisi?” dedik. Demez olsaydık. “PYD” diye yanıt verdiler iyi mi?
The Washington Post geri kalır mı? Yazmış; Türkiye stratejik bir kabusla karşı karşıya, bölgede tehlike arzediyor.”
Bakın şunlara.
Hadi oradan siz de. Bizim Suriye ile bilmem kaç yüz kilometre sınırımız var. Sınırımız olan her ülkeyi, gerekli gördüğümüz zaman bombalarız da, yönetimini değiştiririz de, o ülkeye gireriz de, orada mangal partisi bile yaparız… Biz milli iradeye dayanıyoruz. Bizim milli muhtarlarımız var. Biz ne istersek onu yaparız. Bu tutumumuz bize ceddimizden mirastır.
O kadar…