Ramazan geldi hoş geldi. Nerde o eski ramazanlar. Değil eski ramazanlar gelen bu muhterem ay acaba ramazan mı değil mi diye düşünmekteyiz.
Ramazan ayı bilindiği gibi Müslümanların ibadet ayıdır. Her türlü melanetten kötülüklerden sakınıldığı bir aydır. Sakınılması bir yana daha önce yaptıkları hatalardan af dileme ayıdır. Onların telafisi için ibadetleri çoğaltma yaygınlaştırma, yoğunlaştırma ve gönülden icra etme ayıdır. Özel bir aydır Ramazan. Ramazanda iki şey yapmak zorundayız.
1-Geçen Ramazandan bu yana geçen süre içinde dinimizin bilmediğimiz taraflarını öğrenmek hayatımızın daha iyiye daha güzele ve daha doğruya olan gidişini hızlandırmak üzere bilgi eksiğimizi gidermek.
2-İkincisi ise ellerinde olmaksızın günah işleyen müminlerimizin tekrar günah işlemelerini önleyecek onları günah işlemeye yönelten veya zorlayan sosyal ve ekonomik yanlışları düzeltmek eksikleri gidermek üzere gerekli mücadeleleri vermek.Yüce dinimizin ilkelerini yeniden yazarsak bunun doğal olarak böyle olmasının gerektiği kendiliğinden ortaya çıkar.Bilim Çin’de bile olsa gidip alın, OKU ’yun ve Hiç ölmeyecekmiş gibi çalışın. İşte bu üç ilke bizim Müslümanlığımızı nasıl yaşayacağımızı da belirler ve düzenler. İnsanların keyfine Müslümanlık olmaz. Müslümanlık ilimde ilerlemekle, okumakta ilerlemekle ve bütün insanların karşılaştıkları sorunların çözümünde onların yanında yer almakla ve son olarak insanların barışı mutluluğu için mücadele etmekle bunlar için eserler vermekle mümkündür. Esersiz diğer insanlar için mücadelesiz Müslümanlık ılımlı Müslümanlık bile değildir.Bu somut ilkeleri yazdıktan sonraİnsanların okumalarını zorlaştıran engelleyen ilimde yükselmeyen ve diğer insanların da yükselmesini önleyen ilimli Müslümanlık sorunlu bir durumudur.
Şimdi gelelim sadede:1600-1923 yılları arasında Türkler Müslüman idiler ama Müslümanlıkları biraz zayıftı. Neden böyle yazdık anlatayım. Kur ’anin ilk emri “OKU” dur. 1923 tarihinde Türk Milletinin %13 u ancak okuryazardı. Onların büyük çoğunluğu ise erkekti Kadınların ancak %2 si okuryazardı. Böyle bir düzende Müslümanlığın gereği yapılmış sayılabilir mi. Yüce Atatürk işe el koydu ve milletimizi okuttu.
Halk evlerini ve millet mekteplerini açtı. Bilim Çin’de bile olsa gidip almak üzere yabancı hocaları Türkiye’ye getirdi ve İstanbul Üniversitesini kurdu. Yabancı ülkelere öğrenci göndererek oralardaki bilimi Türkiye’ye aldı geldi. Para bulunca iki şey yaptı. Okul açtı fabrika açtı. İç ve dış seyahatlerde akıl almaz paralar yemedi ve yedirmedi. Ayağını yorganına göre uzattı ve milletimize de bunu öğretti. Yazımızın bu bölümüne kadar iki şeyi öğrenmiş olduk. Müslümanlık bilgi ile ve Ayağını yorganına göre uzatmakla ilerler ve ayakta kalır. Bizde 1950 den sonra bu ikisi de olmadığı için buhranların ve felaketlerini içinde yüzmekteyiz.Müslümanlara Yüce Allah'ın ilk emri “OKU” dur. Ama bu güne kadar bu emri “Dâhili ve harici bedhahlar" hiç uygulamadılar uygulatmadılar. Yüce Allah'ın emrini uygulayan Büyük Atatürk’e de (asıl dinsizlik okutmamak ve ele güne el açmak olmasına rağmen) dinsiz demekte bir sakınca görmediler. Akılları sıra Cahil Türk Milletini uyuttular. Ama Türk Milleti Gezi olaylarının basiretsizlerin yönetiminde çığırından çıkınca gördüler ki Türk milleti uyumuyor. Allah'ın ve Atatürk’ün askerleri olarak görev başındadır. Kaybettiğimiz ve bize kaybettirilmiş bulunan dinimize dönmenin tek yolu okumak ve ayağımızı yorganımıza göre uzatmaktır.
Her Müslüman’ın bizi okutarak bilimi Çin'den dahi alıp getiren, Allah’ın vahiy ettiği gerçek Müslümanlığa dönüşümüzü sağlayan Yüce Atatürk'e ve silah arkadaşlarına bu mübarek Ramazan gününde bir Fatiha borcu vardır. Ayrıca Atatürk'e dinsiz diyenlerin de tövbeye ihtiyaçları vardır. Belki Yüce Allah Ramazanın mübarekliği sayesinde tövbelerini kabul eder.1950 yılından bu yana bu satırların yazarı dinimizi bilen ve saygı durarak Ramazanların mutluluğunu milleti ile paylaşarak yaşatan inançlı bir hükümet görmemiştir.