Tayyib Erdoğan Mısır’daki darbenin arkasında İsrail Var dedi
Evet, aynen öyle dedi. Ama gel gör ki; bu dil bir kere diplomatik değil.
İkincisi söylenen şeyin gerçek olduğu kanıtlanabilir değil.
Üçüncüsü ise uluslararası nezaket kuralların uygun değil
Ve tabiidir ki böyle olunca “ Su uyur düşman uyumaz” denilmiştir.
Düşman bu söylediklerinizi alacak ve sizi zor duruma düşürecek ulusal ve uluslararası girişimlere başlayacaktır. Önce ABD'nin ve İsrail’in cevaplarını görelim.
  ABD: Başbakan Erdoğan’ın bu günkü sözlerini güçlü bir şekilde kınıyoruz. İsrail’in Mısır’daki olaylardan bir şekilde sorumlu olduğunu söylemek saldırganlıktır delilsizdir ve yanlıştır.
İsrail ise daha ağır bir dil kullanmıştır. Türk milleti hiçbir zaman bu dili hak etmemiştir. “Bu üzerinde yorum yapmaya değmeyecek o açıklamalardan biridir” Yani Türk milletine hakaret ediyorlar ve diplomatik dilden diyorlar ki. Saçmalamayın.
Peki, Mısır bu işe ne diyor? Onlar da hakaretin dozunu biraz daha arttırmışlar ve şöyle demişlerdir.
Batılı bir ajandan vatanseverlik dersi almaya hiç ihtiyacımız yoktur.
“Buyurun cenaze namazına” işte bu durumlarda söylenmiş bir atasözüdür.
Bu sözlere yorum yapmaya gerek var mıdır?
Bu sözlerin içinde yorumlar fazlasıyla vardır.
Yorum yoktur ama anlamı vardır bu sözlerin. Bu sözlerin toplam anlamı şudur. Türk diş siyaseti artık iflas etmiştir. Dünyada kimsenin bilmediği görmediği duymadığı anlamadığı bir siyaset izlenmektedir. Yani özetle söylersek Türk diş siyaseti iflas ettirilmiştir.
Bir insan yüklendiği görevin eğitimini almamışsa ve kulaktan dolma düşüncelerden o anda hangisi aklına uygun düşerse onu uygulama alanına koyan bir kişi devlet adamlığının gereklerine göre hareket etmiyor demektir.
Özetlersek:
Mısır: Sayın Recep Tayyib Erdoğan batılı bir ajandır. Biz böyle bir kimsenin aklını kullanarak hareket etmeyiz demektedir.
ABD: Bu yorum doğru değildir. Mısırdaki olaylardan İsrail’in sorumlu olduğunu dillendirmek asla mümkün değildir. Güçlü bir şekilde kınıyoruz.
İsrail diyor ki: Bu beyanat, beyanat değildir. Cevap vermiyoruz.
Sayın Başbakan. Türkiye Cumhuriyetinin başbakanı olmak zor iştir. Çok bilgi isteyen bir iştir. Çok uzman isteyen bir iştir. Anayasa ve hukuk bilgisi isteyen bir iştir. Dinimizin ve Atatürk ilkelerimizin çok iyi bilinmesini ve bunlara uyulmasını gerektiren bir iştir. Dünyada muadilleriniz olan sayın başbakanlar karayı ak ve akı kara olarak gösterebilecek yetkinliklere sahip kimselerdir. Siz onların karşısında Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk milletinin haklarını savunmak zorundasınız Yüklendiğiniz görev çok ağı bir görevdir. Bu görevin altından kalkmanız için yapacağınız tek şey vardır. Anayasaya ve yasalara uymak ve uymayanları da bunlara uydurmaktır. Ama siz anayasayı değiştirmekle ihlalle işe başladınız.
Şimdi size samimi bir hemşeri sözü edeyim mi? Anayasamızın 37. Maddesi aynen şudur:
Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu Mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.
Şimdi de Anayasamızın 148. Maddesine bakalım. Orada şu hüküm var. Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava kuvvetleri komutanları ile Jandarma Genel Komutanı görevleri ile ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar.
Şimdi gelelim Silivri’ye. Türk milletinin içinin sızladığı düşmanlarımızın sevinç çığlıkları attığı konuya.
  Eski Genel Kurmay başkanımız Sayın Emekli orgeneral İlker Başbuğ ve Deniz kuvvetleri komutanımız Emekli Oramiral Özden Örnek ile, emekli Hava Kuvvetleri Komutanımız Orgeneral İbrahim Fırtına Silivri özel mahkemelerinde nasıl yargılanıyorlar.
  Onların orada yargılanamaları Anayasamızı ihlal değil midir?
  Neden bu önemli devlet adamlarımız Anayasa çiğnenerek orada yargılanıyorlar?
Bu işten kimler sevinçli kimler üzüntülü hiç düşünen bir görevli kaldı mı?
Yargıtay bu işe ne diyecek acaba.
Milletimiz acaba bu soruların doğru ve mutlu cevabını ne zaman duyacaktır

Tayyib Erdoğan Mısır’daki darbenin arkasında İsrail Var dedi.

 Evet, aynen öyle dedi. Ama gel gör ki; bu dil bir kere diplomatik değil.

İkincisi söylenen şeyin gerçek olduğu kanıtlanabilir değil.

Üçüncüsü ise uluslararası nezaket kuralların uygun değil

Ve tabiidir ki böyle olunca “ Su uyur düşman uyumaz” denilmiştir.

Düşman bu söylediklerinizi alacak ve sizi zor duruma düşürecek ulusal ve uluslararası girişimlere başlayacaktır. Önce ABD'nin ve İsrail’in cevaplarını görelim.

ABD: Başbakan Erdoğan’ın bu günkü sözlerini güçlü bir şekilde kınıyoruz. İsrail’in Mısır’daki olaylardan bir şekilde sorumlu olduğunu söylemek saldırganlıktır delilsizdir ve yanlıştır.

İsrail ise daha ağır bir dil kullanmıştır. Türk milleti hiçbir zaman bu dili hak etmemiştir. “Bu üzerinde yorum yapmaya değmeyecek o açıklamalardan biridir” Yani Türk milletine hakaret ediyorlar ve diplomatik dilden diyorlar ki. Saçmalamayın.

Peki, Mısır bu işe ne diyor? Onlar da hakaretin dozunu biraz daha arttırmışlar ve şöyle demişlerdir.Batılı bir ajandan vatanseverlik dersi almaya hiç ihtiyacımız yoktur.

“Buyurun cenaze namazına” işte bu durumlarda söylenmiş bir atasözüdür.

Bu sözlere yorum yapmaya gerek var mıdır?

Bu sözlerin içinde yorumlar fazlasıyla vardır.

Yorum yoktur ama anlamı vardır bu sözlerin. Bu sözlerin toplam anlamı şudur. Türk diş siyaseti artık iflas etmiştir. Dünyada kimsenin bilmediği görmediği duymadığı anlamadığı bir siyaset izlenmektedir. Yani özetle söylersek Türk diş siyaseti iflas ettirilmiştir.

Bir insan yüklendiği görevin eğitimini almamışsa ve kulaktan dolma düşüncelerden o anda hangisi aklına uygun düşerse onu uygulama alanına koyan bir kişi devlet adamlığının gereklerine göre hareket etmiyor demektir.

Özetlersek: Mısır: Sayın Recep Tayyib Erdoğan batılı bir ajandır. Biz böyle bir kimsenin aklını kullanarak hareket etmeyiz demektedir.

ABD: Bu yorum doğru değildir. Mısırdaki olaylardan İsrail’in sorumlu olduğunu dillendirmek asla mümkün değildir. Güçlü bir şekilde kınıyoruz.

İsrail diyor ki: Bu beyanat, beyanat değildir. Cevap vermiyoruz.

Sayın Başbakan. Türkiye Cumhuriyetinin başbakanı olmak zor iştir. Çok bilgi isteyen bir iştir. Çok uzman isteyen bir iştir. Anayasa ve hukuk bilgisi isteyen bir iştir. Dinimizin ve Atatürk ilkelerimizin çok iyi bilinmesini ve bunlara uyulmasını gerektiren bir iştir. Dünyada muadilleriniz olan sayın başbakanlar karayı ak ve akı kara olarak gösterebilecek yetkinliklere sahip kimselerdir. Siz onların karşısında Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk milletinin haklarını savunmak zorundasınız Yüklendiğiniz görev çok ağı bir görevdir. Bu görevin altından kalkmanız için yapacağınız tek şey vardır. Anayasaya ve yasalara uymak ve uymayanları da bunlara uydurmaktır. Ama siz anayasayı değiştirmekle ihlalle işe başladınız.

Şimdi size samimi bir hemşeri sözü edeyim mi?

Anayasamızın 37. Maddesi aynen şudur:

Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu Mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.

Şimdi de Anayasamızın 148. Maddesine bakalım. Orada şu hüküm var. Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava kuvvetleri komutanları ile Jandarma Genel Komutanı görevleri ile ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar. Şimdi gelelim Silivri’ye. Türk milletinin içinin sızladığı düşmanlarımızın sevinç çığlıkları attığı konuya.  Eski Genel Kurmay başkanımız Sayın Emekli orgeneral İlker Başbuğ ve Deniz kuvvetleri komutanımız Emekli Oramiral Özden Örnek ile, emekli Hava Kuvvetleri Komutanımız Orgeneral İbrahim Fırtına Silivri özel mahkemelerinde nasıl yargılanıyorlar.

Onların orada yargılanamaları Anayasamızı ihlal değil midir?

Neden bu önemli devlet adamlarımız Anayasa çiğnenerek orada yargılanıyorlar?

Bu işten kimler sevinçli kimler üzüntülü hiç düşünen bir görevli kaldı mı?

Yargıtay bu işe ne diyecek acaba. Milletimiz acaba bu soruların doğru ve mutlu cevabını ne zaman duyacaktır