Bir hayat düşleyin.

Düşlerinde inandıkları, gerçeklerinde yaşadığı inançları…

Bir aşk düşleyin.

Sıradan, naçizane, sade…

Sadece sıradan bir aşk istemişti. Öyle adrenalin dolu, her gün sürprizlerle şımartılan bir aşk değil. Basbayağı dümdüz ve sıradan…

 

“Necla güzel kadın alımlı.

Elbiseler demode ama çul giyse yakışıyor.

Yolda gören bir daha dönüp bakıyor.

Lakin Yusuf mütereddit, mahcup,

Necla’ya bakmamaya çalışıyor sanki

Kâh yakıştırıyor kendini ona,

Kâh boş ceplerini karıştırıp oflayıp pufluyor.”

Gerçekten sıradan bir aşk hikâyesi okuyordum bu satırlarda ve çok şaşkındım. Günümüzde herkes süslü püslü şaşaalı hikâyeler yazmak için birbirleriyle adeta yarışan yazarlar varken; saf, temiz ve gayet doğal yazanları zor buluruz. Bulamayabiliriz de…

 

““Yakarım” diye tısladı Yusuf,

“Senin için, dünyayı…”

“Aşkımsın!” dedi Necla.

(Bir aşk hikâyesinde bir parça ihtiras mutlaka olmalıdır.)

Nerden mi biliyorum?

Orayı kurcalamayın fazla.”

Aşk dersin, ne beklersin ki derler. Sevmek güzel dersin, bu devirde kaldı mı derler. Sevgi dersin, yalan öyle şeyler derler.

E yok artık, daha neler…

“Anlıyorsunuz değil mi?

Sıradan bir aşk hikâyesi olsun istiyordum,

Âdem ile Havva hesabı bir yerde.

Ne yalan söyleyeyim,

Öyle de oldu…”

 

Sıradan bir aşk hikâyesi olsun demiş ve öyle de olmuş. Ben bu hikâyeyi çok sevdim. Özellikle fotoğraflı anlatım iyi fikir. Sizlere de iyi okumalar dilerim…

AYKUT KARAHAN: 1972 yılında Tokat’ın Niksar ilçesinde doğdu. Halen edebiyat ve fotoğraf alanlarında ki çalışmalarına devam ediyor. www.aykutkarahan.com