1.1. Mülkiyet Kavramına Genel Bakış
Tarih boyunca mülkiyet kavramının var olduğunu ve insanoğlu için büyük önem arz ettiğini kolayca gözlemleyebiliriz. Bu durum toplumun ve hukukun mülkiyeti koyduğu yerden kaynaklıdır. Çünkü mülkiyet, insanı sosyal ve ekonomik olarak ayrıştırır. Böylece bireye özgürlük kazandırarak onun gelişimini destekler.
Mülkiyet, çok eski çağlarda benimsenen ve kişinin mutlak egemenliğine dayanan bir hak olarak ortaya çıkmıştır. Ancak toplumsal gelişmeye bağlı olarak, ortaya çıktığı zamanki anlamından uzaklaşarak bireyin dilediği biçimde kullanabileceği bir hak ve sınırsız özgürlük olma niteliğini yitirmiş, bu hakka zamanla toplum yararına bazı sınırlamalar getirilmiştir. Mülkiyet hakkının sınırlanmasının amacı, bu hakkı bir imtiyaz olmaktan çıkarıp, ona sosyal fonksiyon kazandırmak ve onu giderek toplum yararına, kamunun faydalanabileceği bir hale getirmeye çalışmaktır. Mülkiyet sosyal ve ekonomik boyutun dışında ahlaki yönden de insan hayatında yer edinen bir kavramdır.
Belirtildiği üzere, mülkiyet hakkı sınırsız değildir. Sosyal boyutu gereği, malik belli durumlarda korunan mülkiyet hakkının sınırlandırılabilmesi gereğiyle yüzleşmek zorunda kalır. Bu durum tamamıyla toplumun yararının mevzu bahis olduğu durumlarda gündeme gelir. Toplum yararı gibi sosyal ölçütü olan bir kıstasın mülkiyet hakkı bakımından önem taşıdığı tartışmasızdır. Aksi halde sınırlama meşru sayılmaz.
Türk Hukukunda özel mülkiyet benimsenmiş olmakla birlikte gerek iç hukuk gerekse uluslararası mevzuatla mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlanabileceği ve bu hakkın toplum yararına aykırı kullanılamayacağı düzenlenmiştir. Böylelikle, devletlerin kişilerin mülkiyet haklarını diğer bireylerden korumaları esasının yanında, devlet müdahalesiyle bireylerin mülkiyet haklarının zarar görmesi de engellenmiştir.