Suriye savaşı artık bölgesel bir sorun olmaktan çıktı, küresel bir sorun haline geldi. Türkiye-Rusya gerilimi de bu sorunun bir parçasıdır.
Suriye, Rusya için çok önemli bir ülkedir. Suriye'nin Akdeniz kıyısındaki liman kenti Tartus'ta bir Rus askeri üssü var. Burada sadece Rus donanması bulunmuyor. Çok daha önemlisi, Ruslar, diğer ülkelerin Doğu Akdeniz'deki faaliyetlerini de buradan izliyor ve dinliyorlar. Tartus, Rusların Akdeniz'deki tek üssü. Onu kaybederlerse, bölgedeki varlıklarını da yitirecekler. Dolayısıyla Suriye diğer Arap ülkelerine benzemiyor. Daha baştan beri Suriye’ye karşı, yalan bir demokrasi ve insan hakları söylemi geliştirilerek, ülke içindeki muhalif ve terörist guruplar silahlandırılıp harekete geçirildi, Suriye politikasında stratejik açıdan da büyük hatalar yapıldı, Neden? Zannedildi ki kısa bir süre içersin de Esad hükümeti düşer, ABD destekli muhalif güçler iktidarı ele geçirir. Ruslarda Akdeniz’den kovulur. Maalesef evdeki hesap çarşıya uymadı, dünyanın ikinci büyük askeri gücü olan Rusya’nın savaşın başladığı ilk günden beri Esad hükümetinin yanında olduğu, rejime askeri destek sağladığı unutuldu. Beş yıl süren Suriye savaşı sonucu anlaşıldı ki bu iş sanıldığı kadar kolay değil. ABD ve NATO dâhil kimse bu bölgede Suriye yüzünden, Rusya ile karşı karşıya gelmek istemiyor. Yıllardır devam ettirilen bir Suriye düşmanlığı bize hiçbir şey kazandırmadığı gibi mülteci durumuna düşmüş milyonlarca Suriyeliyi de başımıza bela etti, Şimdi batı ülkeleri 3 milyar Euro verelim de sakın Suriyeliler kapıkuleden öteye geçmesin diyor. Diğer yandan güneyde dünyanın en acımasız örgütlerinden IŞİD’e sınırdaş olduk. PKK-PYD kontrolündeki Kürtler neredeyse Hataya kadar Kürt kantonlarını birleştirmek ve Akdeniz’e çıkış koridoru açma telaşında. Diğer yandan Ruslar, Suriye’ye savaş gemileri, kısa ve uzun menzilli füzeler, en gelişmiş S-400 hava savunma füze sistemi dâhil büyük bir askeri yığınak yaptı. Üstelik Humus kenti yakınlarında ikinci bir hava üssü daha kuruyor. Artık Ruslar, Hizbullah ve Esad güçleri ile birlikte savaşıyor, Süper bir güç olarak Rusya Çeçenistan, Gürcistan, Ukrayna ve Kırım’da yaptığını Suriye’de de yapıyor, güç gösteri yapmaktan çekinmiyor, Çin ve İran’ın desteğini de alarak egemenlik sahasını genişletiyor. Öyle ki tarihsel süreç içerisinde Akdeniz havzasında hâkimiyet kuramayan hiçbir devlet gücünü kalıcı hale getirememiştir. Rusya’da bunu çok iyi biliyor.
Türkiye’nin sınır ihlali yapan Rus savaş uçağını düşürmesinin ardından, Türkiye ile Rusya arasındaki gerilim tırmanarak devam ediyor. Putin arka arkaya askeri, siyasi ve ticari açıdan flaş kararlar alıyor. Perşembe günü, Rusya Devlet Başkanı Putin geleneksel meclis konuşmasında Türkiye ile yaşanan krize ilişkin oldukça sert açıklamalarda bulundu. “Pilotumuzun ölümünden Türk elitleri sorumlu, bunu asla unutmayacağız. Türkiye'ye tepkimizin ticari yaptırımlarla sınırlı kalacağını düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Türkiye'nin teröristlere yardım etmesini görmezden gelemeyiz. Uçağımızın düşürülmesinden Türk hükümeti sorumlu, Bunu yaptıklarına pişman olacaklar.” dedi. Burada tartışılması gereken konu kim haklı, kim haksız meselesi değil, Türkiye’nin gittikçe Suriye bataklığının içine çekilmesi, Suriye yüzünden Türkiye’nin büyük bir ekonomik bedel ödemek zorunda kalmasıdır. Suriye’deki savaşın Türkiye’ye faturası, Suriyeli sığınmacılar için yapılan harcamalar, yatırımlar, doğalgaz ve enerji, ihracat ve turizm kayıpları açısından hesaplandığında toplam zarar 50 milyar dolara çıkabilir. Bu olayda mutlaka Rusya’nın da ticari kayıpları olacaktır, ancak bizim kadar değil. Dolayısıyla iki taraf arasında başlayan krizin her iki ülkenin de sağduyu içinde davranarak büyük devlet geleneğine uygun bir şekilde çözülmesi gerekir. Aksi halde ortam karşılıklı suçlamalar ve restleşmelerle daha da gerilir, olaylar daha karmaşık hale gelebilir.
Önceki hafta Brüksel'de toplanan NATO dışişleri bakanları Türkiye'nin güvenliği için bölgeye uçak, savaş gemisi ve hava savunma sistemleri gönderme kararı aldı. Artık bütün hesaplar Türkiye üzerinden yapılıyor. II dünya savaşı ve soğuk savaş sonrası ilk defa süper güçler Suriye’de karşı karşıya geldi, bölge diken üstünde, yanlış atılacak bir adım, en ufak bir kıvılcım üçüncü dünya savaşının çıkmasına yol açabilir. Papa Francis sık sık gündeme getirdiği “3.Dünya Savaşı İslam coğrafyası üzerinden her geçen gün ağırlığını daha da hissettiriyor.” sözleriyle yaklaşan tehlikeye işaret ediyor. Gerçekten bölgeye yığılan silahlar patlamaya başlarsa ortalık cehenneme döner, ateş altında kalanda biz oluruz. Böyle bir şeyi düşünmek bile insanı dehşete düşürüyor. Hatırlayalım, Birinci Dünya Savaşı, Sırpların hazırladığı bir suikast ile Avusturya-Macaristan veliahdı Arşidük Ferdinand’ın eşi ile birlikte, 28 Haziran 1914 tarihinde “Princip” adlı bir Sırp tarafından Saraybosna’da öldürülmesi üzerine başladı. Sonuç milyonlarca insan öldü, Avusturya-Macaristan ile Osmanlı imparatorlukları tamamen parçalandı. Bu geçmişi hatırlayıp başta Rusya-Suriye-ABD-AB ve Türkiye olmak üzere tüm liderlerin soğukkanlı ve işbirliği içinde hareket etmesi, Suriye’yi tüm terörist guruplardan temizlemesi gerekir. Aksi halde yeni krizler ortaya çıkmaya devam edecek, Akdeniz’de sular giderek ısınacaktır.