Türkiye sıcak günler, saatler ve dakikalar yaşıyor. Komşu’da çıkan yangın bizi de sardı, nihayet İŞİD, PKK, PYD ve DHKP-C terör örgütlerinin ülkemiz için büyük bir tehlike olduğu anlaşıldı ve Asker harekete geçti.

 

Uzun süredir Ortadoğu politikaları ve çözüm süreci adı altında yapılan Kürt açılımı politikalarının yanlışlığı konuşuluyordu. Bu ve benzeri olguların üniter devlet yapısını bozacağı ve Türk Devletinin geleceğini ipotek altına alacağı düşünülüyordu. 13 yıl sonra Ülkemizi yöneten iktidar partisi, 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olabilme şansını kaybedince, terör örgütleriyle mücadele etmek için içte ve dışta silahlı mücadele başlattı, bu amaçla çok büyük operasyonlar yapılıyor. Şimdiye kadar 20’den fazla şehit verdik. Geç kalınmış olmakla beraber terörle silahlı mücadele doğrudur. Ancak zamanlama açısından IŞİD ve PKK’ya yapılan bu operasyonların, erken seçim hesabıyla düşen AKP oylarını geri almayı amaçlayan bir hamle olup olmadığı da kamuoyunda tartışılıyor. Keşke daha önce yapılsaydı, bu günkü kaos ortamı doğmayacaktı. Dağdan inen PKK’lılara alkış tutanlar, Abdullah ÖCALANLA, Kandille müzakere yapanlar, çözüm süreci masalıyla Kürt seçmenlerin oylarını alacağını zannedenler, seçimi kaybedince bu defa teröre karşı savaş açarak milliyetçi oyların peşine düştüler. İŞİD, PKK ve DHKP-C örgütlerine karşı müthiş operasyonlar yapılmaya başlandı. Oysa bu terör örgütlerinin Türkiye’yi kıskaca aldıkları, Güneydoğu sınırlarımızın kevgire döndüğü herkes tarafından bilinen bir gerçekti. Terörle mücadele siyasi malzeme konusu olmamalı, bir devlet politikası olmalı. Kürt sorununu çözmek için ortaya çıkan akil adamlar nerede, Dolmabahçe mutabakatı ne oldu doğrusu merak ediliyor. Diğer yandan erken seçim hesabıyla Demirtaş’ın siyasetten tasfiye edilmesi ve HDP’nin baraj altında bırakılması da öncelikli hedef haline geldi.

 

Devletimizin bekası ve geleceği için üniter devlet yapısının korunması, kamu düzeni, iç ve dış güvenliğin sağlanması en önemli konudur. Bölgesinde söz sahibi, güçlü bir Türkiye olabilmenin yolu; Güçlü bir orduya ve güçlü bir ekonomiye sahip olmaktır. Aksi halde İŞİD, PKK, PYD, DHKP-C ve benzeri terör örgütlerinin oyuncağı olursunuz. 2000’li yıllarda terör olayları tam bitti bitecek derken ne oldu da her şey tersine döndü, Hani demokratikleşme paketi ile Diyarbakır: Amed, Van: Wan, Bitlis: Bedlis, Hakkari: Colemêrg, Bingöl: Cewlihg, Erzurum: Erzerom, oluyor, PKK silah bırakıyordu. Olan oldu ve Kürt hareketi siyasallaşarak daha güçlü bir şekilde 80 milletvekiliyle Meclise girdi. Öyle ki son seçimlerde Kürt milliyetçiliği ve Türk Milliyetçiliği yükselen iki değer oldu. Son on yıl içinde Dünya’nın Kürt azınlığa karşı bakışı değişti, Ülkemizin bölünmesini isteyen dış güçler Türk hükümetinden Kürtlerin isteklerini yerine getirmesini bekliyor. İngiltere’de yayınlanan Independent gazetesinde çıkan bir yorumda ünlü Ortadoğu yazarı Cockburn "Sonuç olarak ABD Türkiye'yi, Irak ve Suriye'deki savaşa dâhil ederek kendisini Türkiye'nin istikrarsızlaşmasını kolaylaştıran ülke pozisyonunda bulabilir, bunu yaparken IŞİD’i yenemeyeceği de açık diyor.. diğer yandan ABD’nin tutumu nedeniyle bölgedeki güç dengelerinin değişeceğini diğer ülkelerinde bu çatışmanın içine girmesi ihtimali olduğunu da söylüyor. PKK İran’dan yardım talep edebilir, Esad ile işbirliğine gidebilir. İşin özeti yanlış ve tutarsız iç ve dış politikalar Türkiye’yi Ortadoğu Bataklığının içerisine sürükledi. Silahlı terör örgütleriyle içte ve dışta çatışır hale geldik. Bu savaş uzun yıllar sürebilir. Tüm ekonomik dengeleri alt-üst edebilir.

 

Diğer yandan ünlü Tarihçi Prof. İlber Ortaylı, CNN Türk’te Hakan Çelik’in sunduğu “Hafta sonu Keyfi” programında ve Taraf gazetesinde çıkan haberlerde sınır ötesi operasyonlarına ilişkin hükümetin dış politikasını yerden yere vurdu. “Böyle bir amatörlük görmedim. Son 10 yıldır Türkiye’de dışişleri bakanı diye bir şey yok. Biz Türklerin Suriye’de tek problemi Halep Türkmenleri olmalıydı. Bütün Suriye’yi kurtarmak, Esad’ı devirmek bizi aşar. Ki aştı.” diyor. İlber Ortaylı, IŞİD hakkındaki değerlendirmesinde ise, “Cehaletin eyleme geçmiş hali çok tehlikelidir” dedi. Ortaylı, bitme noktasına gelen çözüm süreciyle ilgili olarak ise “Süreçte hiçbir zaman umut verici bir gelişme görmedim” diye konuştu.. Aklın yolu bir, 3 Temmuz 2012 yılında yazdığım “Suriye Politikası Türkiye’yi Böler” başlıklı köşe yazımda Türkiye’nin üzerine düşen komşu ülkelerin egemenlik haklarına saygı göstermek, etrafında çıkan karışıklıkları fırsata dönüştürmek değil, sorunlara dostane ve barışçı çözümlerden yana tavır koymaktır. Yoksa Suriye’nin başına gelenler yarın bizim başımıza da gelebilir, diye dış politikadaki yanlışlıklara vurgu yapılmış ve bugünler 3 yıl öncesinden öngörülmüştür. Geldiğimiz nokta ortada, Suriye’den farkımız ne oldu? Şimdi siz söyleyin. Esad hükümeti de Suriye’yi yıkmak isteyen teröristlerle savaşıyor, Irak hükümeti de öyle, bizde ülkemizi yıkmak isteyen teröristlerle savaşıyoruz, üstelik sadece ülke içinde değil, sınırlarımız dışında da operasyonlar devam ediyor, ortam gerildikçe geriliyor, savaş bölgesel çatışmaya doğru gidiyor. Erken seçim değil, güçlü bir koalisyon hükümetine ihtiyaç var..