İşte bu.
Aradığımız Başbakan nihayet ortaya çıktı.
Artık benim de gururlandığım korkusuz bir başbakanım var. Televizyon ekranlarından halkına öyle bir seslendi ki, dünyanın öbür ucundan duyuldu.
Dedi ki; ” kim şu veya bu gerekçeyle hazinemize, kaynaklarımıza yolsuzluk niyetiyle yaklaşırsa, kim herhangi bir şekilde harama bulaşırsa kardeşimiz de olsa onun kolunu koparmaya kararlıyız.”
Ben inanıyorum ki, bu sözlerin sahibi, ”ölene kadar muhabbetimiz, kardeşliğimiz sürecek” dediği bazılarına, Mısır’daki sağır sultanın bile duyduğu yolsuzlukları yapan yakınlarına dünyayı zindan edecek.
Koparacak onların kollarını. Belki inlerine bile girecek.
Aslında bu konuşmayı hakettiler ama biraz ağır kaçtı. Hırsızın elini kolunu kesmek, koparmak, gözünü çıkarmak çağdaş hukukta yok. O şeriat uygulaması, bir başka deyimle İslam hukukundaki bir hüküm.
Demek ki çok kızdı. Gözüne kollarını kestirdi.
Bu sözünü ettiği kişileri ilk aşamada yargıya, (5 Ocak'ta) Yüce Divana sevk göndereceği anlaşılıyor.
Kardeş kadar yakın gördüğü Egemen Bağış, Muammer Güler, Erdoğan Bayraktar ve saat sever Zafer Çağlayan’ın ve ayrıca Bilal’in de aralarında bulunduğu bakan çocukları, banka genel müdürü büyük büyük para işlerine karışmışlardı ya.
Bunların kollarından söz ediyor. Bunu herkes anladı.
Saklanamayacak hale gelen yolsuzlukların her gün yazılıp çizildiği, “normal” bir ülkenin başbakanının böyle sert bir açıklaması bu şekilde yorumlanmaz mı? Başka hangi anlama gelebilir ki?
Ancak, hayır, bizde öyle olmuyor.
Tam tersine, Reza Zarrab kimlere ne kadar rüşvet verdiğini açıklayıp, söz konusu eski bakanları ve iktidarın diğer bazı elemanlarını rehin aldığını ilan ettiğinde de yer yerinden oynamadı.
Binlerce kusur, binlerce çağdışı uygulamanın muhatabı olan İran bunlardan daha yiğit çıktı.
İran’ın “güçlü” kadını olarak gösterilen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Masume Ebtekar, Reza Zarrab’ın İran’daki Ortağı (tutuklu olan) Babek Zencani ile ilgili olarak şöyle diyor: “Yolsuzluk karanlık odalarda olur. Hükümetin denetlenebilmesi için sivil toplum, özgür basın ve eleştiriye açık bir ortam olması şarttır. Eğer oda aydınlıksa insanlar yasa dışına kolay kolay çıkamaz” (Cansu Çamlıbel söyleşisi, Hürriyet, 22 Aralık)
Bu sözleri İsveçli, Norveçli, İngiliz ya da Fransız değil, insan haklarının, kadın haklarının, basın ve ifade özgürlüğünün, kısacası çağdaş anlamda demokrasinin olmadığı belirtilen İranlı bir devlet yöneticisi söylüyor.
Türkiye’deki yöneticilere ders veriyor.
Bir de garipliğe bakın ki, hırsıza çaldığı parayı hem de faizi ile ödeyen ülke olarak yeni bir rekora imza attık.
O hale gelindi ki, okuduğunuz her “akçalı” haberin altında buzağı aranıyor.
Örneğin, daha dünkü şu haberi okuyunca aklınıza ne gelir?
Enerji Bakanı, Petrol fiyatlarındaki düşüş sayesinde 6 ayda 6 milyar dolar kazanç sağladıklarını açıkladı. Bu arada Rusya ile kapalı odalarda yapılan çok büyük parasal doğal gaz pazarlıkları da dikkate alınırsa insanın aklına şeytan girmez mi?
Bu işlerden kimlere ne kadar çikolata kutusu, kaç eve kaç çelik para kasası gitti acep? Hani devlette yapılan her işte, her ihalede rayiç en az yüzde 10’ dur denir de. Ben bunlara inanmam ama ağzı olan da konuşuyor.
Aslında şu sıralar piyasa iyi. Verimli. Şükür, gelen giden çok.
Gelen giden derken, öyle çulsuzlardan söz etmiyorum.
Katar Emiri geldi. Cumhurbaşkanı tarafından el bebek gül bebek misafir edildi.
Bu Arap ülkelerinin petrol zenginleri var ya? Bunlar öyle eli boş gelmiyorlar. Örfleri, adetleri öyle. Paha biçilmez hediyelerle geliyorlar. Altınlar, bilezikler, gerdanlıklar, Kutu, kutu, bavul, bavul hediyelerle gelirler.(saatlar diyeceğim ama akla başka şeyler gelir diye söylemiyorum.)
Katar Emiri gitti hemen ardından iki gün önce Fas Kralı 6. Muhammed ile eşi Prenses Lalla Salma hem de çocuklarıyla birlikte özel ziyaret için geldi.
Hem de nasıl geldiler biliyor musunuz? İki ayrı özel uçakla.
Bitmedi, Kral ve ailesinin eşyaları da 3 adet askeri nakliye uçağı ile iki gün önceden İstanbul’a getirildi. 22 Aralık tarihli gazeteler öyle yazdı.
Osmanlı’nın fıtratında da var bu. Sultanlara gelen yabancı devlet adamları paha biçilmez hediyelerle gelirler. Bu hediyeler kayıtlara da geçmez. (Hürriyet’ten Mehmet Yılmaz bunları sormaktan bıktı, peşini bıraktı.)
Pazar ola beyler, pazar ola. Hayırlı işler. Bol kazançlar.