Ulusal politikalar ile "Dolar Egemenlerinin" politikaları çarpışıyor. Bu iki gücün çarpışması, gözle görünür hale geldi. Yaşanan örneği Venezüela ve Brezilya dır.
Egemen güçler (dolar basan bankerler) her iki ülkeyi "milli politikalarını devam ettirmek" isteyen anlayışları yüzünden cezalandırıyor.
Brezilya "Brics" ülkelerine üye olması ile bankerlerin hedefi haline geldi. Venezüela, petrolü dolar dışında para ile satmaya çalışması nedeniyle aynı akibete uğradı. Venezüela ekonomisi küçük ve petrole bağımlı olduğu için, çok kolay etkilendi.
Venezüela, dünyanın en büyük petrol yataklarına sahip bir ülke. Yöneticileri ABD ile ters düştü. Petrolü dolar dışında para ile satmaya çalıştılar. Sonuç ortada. Venezüela halkı, açlık yüzünden, komşusu Kolombiya’ya göç ediyor.
Mücadele şekli çok basit. Önce liderleri ve yönetici kadroyu karalamak. İkinci aşamada, ülkedeki finans kapitali çekmek. Fınans kapital çıkışı, beraberinde kurları ve faizleri artırıyor. Uzunca süre kur artışı devalüasyon etkisi yaratıyor. Enflasyon ve yokluk başlıyor.
Finans kapital çıkışı yeterli gelmez ise, ekonomik ambargo uygulanıyor. Yaşanan örnek İran ve Rusya dır.
Hedefte Türkiye var. Zira Türkiye, uluslararası ödemelerde, dolar yerine ulusal paraların kullanılmasını savunuyor. Dolara karşı yeni para arayışındaki ülkeler ile birlikte hareket ediyor.
Türkiye diğerlerine benzemiyor. Petrol yok. Para getiren doğal kaynak yok. Türkiye'de işçilik ucuz. AB sanayicileri "emek yoğun üretimi" Türkiye'de gerçekleştiriyor. Türkiye'ye verilen zarar, Avrupalı sanayiciler ile bankerleri karşı karşıya getiriyor.
Ölçülü devalüasyon, ihracata yönelik üretim yapan sanayicileri memnun eder. Zira dolar bazında ücret düşer. Talep iç piyasaya yönelir. İhracat artar. Ancak, finans ve sermaye piyasalarındaki bozulma sorun yaratıyor.
Mücadele devam ediyor. Ekonomik mücadeleyi kazanmanın yolu, Hükümetin rasyonel politikaları uygulamasından geçiyor.