Çin "fakirleşerek büyüme modelini" tercih etti ve başarılı oldu. Sürekli Yuanı değersiz hale getirerek, reel ücretleri düşürdü ve ülkeye yabancı sermaye çekti. Düşük ücret ve düşük fiyat sayesinde ihracatta başarılı oldu ve dünyanın ikinci büyük ekonomisine ulaştı.
Ekonomik büyümesi, sermaye büyümesine bağlı ekonomilerin tercih edecek başka yolu yoktur. Emek/Kapital oranı arasındaki optimalı aşan fark kapital yetersizliğinden kaynaklandığı zaman, ilave kapital bulmadan işsizlere iş verilemiyor.
Türkiye'ye bakalım ve sonuçları analiz edelim;
Türkiye'de 3.400.000 kişi iş arıyor. Her yıl bir milyon insan bu işsizler ordusuna katılıyor. Ekonomik anlamda, ülkede emek bolluğu ve fakat kapital yetersizliği var. Her kapital girişi istihdama katkıda bulunuyor.
Kapital birikiminin gerisinde tasarruflar var. Halk gelirinden daha az harcadığı zaman tasarruf oluşuyor. Tasarruflar yatırıma gidiyor ve kapital birikiyor.
Yetersiz kapital birikimi yatırımların önündeki en büyük engel. Türkiye'de yüksek faizin yatırımları önlediği söyleniyor. Halbuki, yatırımları önleyen yetersiz tasarrufdur. Nitekim, bankalarda biriken tasarruflardan, daha fazla kredi kullanılıyor. Her ilave tasarruf anında krediye dönüşüyor. Bu hızlı dönüşüm, tasarruf yetersizliğinden kaynaklanıyor.
Sorunu çözmek için yabancı tasarrufa ihtiyaç var. Yabancı tasarruf ise ülkeye kar etmek amacıyla geliyor. Karlı olmak ürettiği malın maliyetinin düşük olmasına bağlı. Maliyetleri tayin edici faktör ücretlerdir. Emek yoğun endüstride sermaye düşük ücretli ülkeleri tercih eder.
Bu tercihte öne çıkmak için ücretleri düşürmek gerekiyor. Ücretleri hiç kimse kuruş düşüremez. Fakat, kurlar arttığı zaman reel ücretler döviz bazında düşüyor.
Sermaye yetersizliği çeken Türk ekonomisi, kurları artırmak suretiyle reel ücretleri düşürüyor. Üretim amaçlı kapital Türkiye'ye geliyor. Sermaye artışına bağlı olarak. ekonomik büyüme hız kazanıyor.
Acı ama gerçek, Türki ekonomisi, kurları sürekli artırmak suretiyle "fakirleşerek büyüme modeline" geçiyor.