İsa Peygamber'e mal edilen Hıristiyanlık Dinine ait felsefi idea kısmen PLATON'a aittir. Platon (M.Ö. 427-347) yılları arasında yaşamış Yunanlı bir filozoftur.
İsa dünyaya gelmeden 400 yıl önce Platon ''ruhun ölümsüzlüğü'' kavramını idealar kuramıyla açıklamıştır. Platon'a göre , Başka bir dünyadan (idealar dünyasından) ruh gelerek insan bedenine girmiştir. Ölümsüz ruhun amacı asıl yurduna geri dönmektir. Bu dünya geçicidir. Ruhun ebedi yaşamı ''idealar '' dünyasındadır.
Bu fikir 300 yıl Yahudi dünyasında tartışıldı. Ancak kabul görmedi. Yahudilik bu dünya dini olmaya devam etti.
İnsanın kendi kendini kontrol etmesi prensibi ağır basıyordu. Bazı Yahudi tarikatları Yahudiliğin bireyselleşmesi konusunda fikirler üretiyordu. Zira Musa öğretisi, Yahudi Toplumuna has ve sadece onları ilgilendiren konularda hükümler içeriyor ve Yahudileri birey olarak değil toplum olarak ilgilendiriyordu.
Sosyolojik dejenerasyon evrensel bir kanundur. Bu kanundan Yahudilik kendini kurtaramadı. Para öne geçmişti. Din adamlarının gösterişli yaşam biçimi ve makama ilişkin kötü kullanımlar toplumu arayışa itiyordu. Bu sırada Isa Peygamber ortaya çıktı. Başlangıçta İsa Peygamber Yahudilere hitap ediyordu. Daha sonra PAVLUS döneminde Roma Dünyasındaki Pagan (putperest) insanlara İsa'nın İdeası aktarıldı.
Hıristiyanlık söylendiği gibi ilahi kaynaklı bir kitaba dayanmıyor. İsa'nın çarmıha gerilmesinden sonra öğrencileri Matta, Markos, Luka ve Yuhanna adlı havarilerin yazdıkları İsa hatıratı ile Pavlus, Yuda, Yakup ve Petrusun mektupları İncil olarak kabul görüyor.
Bu yazılar incelendiği zaman ikisi Platon'a ait olmak üzere dört ideanın Yahudi dinine eklemlenerek Hristiyanlık İnanç sisteminin kurulduğu anlaşılıyor.
Platona ait olanlar (ruhun ölümsüzlüğü ve öbür dünya) 
İsa'nın geliştirdiği ise (Kıyamet ve Hesap Günü)
İnsan bünyesine hapsedilmiş ruhun hesap günü yargılanacağı İsa tarafından dile getiriliyor. Havariler bu yargılama görevinin İsa tarafından yapılacağını yazıyor. Hesap günü İyiler İsa'nın sağına oturacak, kötüler soluna. Kötüler ebedi azap olan Cehenneme gidecekler. İyiler Göklerin egemenliğine (cennete) sonsuz yaşama ulaşacaklar.
İsa'dan sonra 200 yıl Hristiyanlık Felsefi yetersizlik ile uğraştığı görülüyor. Hristiyanlıkta düşmanına bile iyilik yap, birisi bir yanağına vurduğu zaman öbür yanağını da uzat deniliyor. Gerçek dünya ise kötülüklerle dolu. Uzatılan yanağa pek sert vuruluyor. Bu felsefi yetersizlik 210 yılında İranlı düşünür ve din kurucusu MANİ tarafından tamamlanıyor.
Mani'ye göre dünyada iki güç savaş halinde. Bunlar iyilik ve kötülük. İnsan iyilik tanrısının tarafını tutar ise felaha ulaşacak. Bu düşünce sistemi Hıristiyan din adamları tarafından kurtarıcı gibi karşılanıyor ve Kötülük Meleği Şeytan olarak inanç sistemine giriyor.
Dünya kötülüklerle dolu. Şeytan kötüleri kullanarak dünyaya egemen olacak deniliyor. İnsanın gücü Şeytan ile mücadelede yetersiz kalacağı söyleniyor. Hıristiyanlıkta Şeytan insan iradesiyle yok edilemeyen bir güce dönüşüyor.Şeytanın egemenliğine İsa yeryüzüne gelerek son vereceğine inanılıyor.
Şeytanı yenen İsa iyi ruhları yanına alarak göklerin egemenliğine ebedi yaşama götüreceği dört İncil'de dile getiriliyor.
Mani'den sonra 100 yıl düşünce sistemi gelişiyor, kabul görüyor. Papaza günah çıkarma ( İtiraf) yöntemi ile toplumsal denetim kolaylaşıyor. Din adamları güçleniyor. Devletin önüne geçiyor. Roma dünyasına egemen oluyor. İmparator ortaya çıka sosyolojik gücü kontrol altında tutmaya karar veriyor ve 325 yıllında Hıristiyanlık Devlet dinine dönüşüyor.
Bu amaçla, İznik Konsülü oluşturuluyor. Roma İmparatoru farklı görüş açıları içeren dönemin Hıristiyanlığını tek bir kitapta ve ortak idealar üzerinde bir inanç sistemine bağlanmasını talep ediyor. Karşı koyanları cezalandıracağını söylüyor.
İznik Konsülünde İskenderiyeli Papaz ARİUS İsa Tanrının oğludur. Baba, oğul kutsal ruh üçlemesine karşı çıkıyor. Arius ''yaratılan kutsal olamaz. Kutsal olan yaratandır. İsa yaratılmıştır. Tanrı olamaz. Tanrı oğula ihtiyaç duymaz. İsa olsa olsa bir peygamberdir '' diyor
Bu görüş kabul görmüyor. Arius kitapları ve müritleri ile birlikte kuyuya atılıyor ve üzeri toprakla kapatılıyor. Ulifilas adına da bir Arius Müridi kurtuluyor ve İskenderiye'deki tarikata haber gönderiyor. Arius Tarikatı Roma egemenliği dışında kalan Arabistan'a kaçıyor.
Arius'un öğretisi Arabistan'da 300 yıl sonra yeni bir din olarak ortaya çıkıyor.